ŞİİRLERİM

Tıpkı İnsana Ait Aşka, İnsana Ait Direniş Ruhuna Duyduğumuz Hayret Gibi…


ŞİİRLERİM

MISRALAR DİLSİZ KAPANIRKEN ALEVLERE YÜZÜSTÜ ATEŞİN SESSİZ ÇIĞLIĞIDIR 

İNSANA DAİR NE VARSA

ŞİİRLER DUYGUSUZLUĞUN PANZEHİRİDİR

Kendimle, zamanla, hayatıma giren ve hayatımdan çıkan insanlarla, aşklarımla, sevdalarımla konuşup dertleşmenin, bazen de toplumcu duyarlılıkla yürüdüğüm kavgalarımla, flâmalı koştuğum davalarımla verimli hayatla çarpışmanın ama eşitsiz savaşlarda, gönülsüz masallarda bile yüreğimi burkan, bileğimi büken kâh yenik düşmenin kederiyle kâh galebe çalmanın sevinciyle işlediğim güfteler dünyasıdır şiirlerim…

Ben şiirin yaşamın içinden çıktığına inanan bir bireyim. Duygusal olan yaşamadan tutun da düşünsel olan yaşama ve hatta düşsel ve algısal tüm yaşamalardan. Bu BLOG içinde yer alacak şiir denemelerim yaşanmış gerçekleri ve yaşanacak algılamaları dile getiriyor.

Öyle ki, her bir şiir yaşamaların gerçekleştiği belirli bir dönemdeki ülkeyi, soyut-somut yerleri, ambiyans koşullarını, çevrelediği insanları ve dünyada olup bitenleri nasıl algılayıp içselleştirdiysem öyle kaleme alındı. Hemen hemen herkesin bilerek veya bilmeyerek ucundan dokunduğu, yazmaktan keyif aldığı bireysel şiir yolculuğuna çok küçük yaşlarımda, henüz ilkokul ikinci sınıfta olduğum dönemde, baş koymuştum. Ancak bu romantik heves esas olarak 70’li yılların sonunda daha fazla ilerleme kaydetti. 90’lı yılların ortasına dek sürdü. Gerçi bu tam anlamıyla bir sanatçı duyarlığı taşımıyordu. Yani hiçbir zaman ne şair olmak gibi heyecanlar taşıdım ne de şair olma yolunda ciddi bir iddiam oldu. Yazdıklarım beni tatmin ediyordu etmesine ama benim için asıl zindeliği yaşamak yazdıklarımı paylaşmaktan geçiyordu. Bunları kimi zaman sevdiğim dostlarımla tartıştım, eleştirilerini dinledim, kimi zaman çeşitli yayın organlarında yayınlanması için uğraştım. Yayınlanmaları bana ayrıca sonsuz mutluluk veriyordu. Öyle ki, yüksek değerde birer ödül almış hissine kavuşuyordum... Elbette sözünü ettiğim bu şiir yolculuğu çoğu zaman yaşam kavşağında buluştuğu ve birbirinin içinde gelişen belirlemelere gebe olduğu bir serüvendi. Kişisel yolculuğumda, şiiri belirlerken, şiirin de benim kişisel yolumu yorumlayıp belirlemesine izin verdiğini bizzat yaşadım. Şiiri fazlasıyla yazma ve öğrenme yolculuğumda yaptığım seçimleri, şiire ulaşmak için, beğendiğim ve tercih ettiğim gıda biçimini ifade edebilmek için, yaşamımdaki en önemli dönemeç noktası devrin o hareketli ve öğretici yaşam tarzındaki kararlı seçimimden söz etmek zorundayım.

Yetmişlerin sonudur. Sevda ve kavga bir kavşakta birbirini gölge gibi izlemektedir. Akademik bir şiir anlayışının hâkim olmadığı ama yaşanan aşkların ve siyasi kavgaların dayatma sonucu kavşakta buluşturduğu bir buluşma anıdır. Öyle bir buluşma anıdır ki nelere tanıklık etmemiştir bu sapak. Atölye ve sanayi içine bodoslama düştüğüm hayatın kendisidir... Gençliğin dinamikleri bu kültürel farklılığı planladığımdan, hatta beklediğimden daha fazla bir hızla hülyalı kıyılara doğru çekiyordu beni. İşte işin güzel tarafı ben hicivli planları haritada uygularken kâğıtlara sığmayan özlemleri de yücelttiğimi içten içe fark ediyordum...

Şiir hayattır. Suya benzer. Su nasıl ‘yakıcı’ oksijen ile ‘yanıcı’ hidrojenin bir tür kimyasal tepkimesinin sonucuysa şiir de hayatın bir bileşenidir. Varlıkların hem kendileri olabilmelerini hem de kendi varlıklarının dışına çıkıp simge veya imge olabilmelerini mümkün kılan bir sanat alanıdır. Bu nedenle şiirlerim içinde suyun imajı önemli anlamda yer almakta…

Ben şiir denemelerimi şair olmak için yazmadığımı bu yüzden de akademik bir sanatçı kariyerim olmadığını ifade etmiştim. Sanırım salt bir insan olarak etkilendiğim olgu ve olaylar karşısında tepkimi dile getirmek için ezgili dizeler yazmayı sınadım diyebilirim. Kısaca kalemimi dışardan yapay bir etkiyle tetiklemeye hiç ama hiç gerek duymadım. Esin düşünce içimde oluştukça düş halinde kalemimin ucuna geliyor, bu da beni şiir yazmaya kafa yoran, emek veren, ille de esinini yaşamdan alıp, yaşama tanık olmayı seçmeme zorlayan bir tarihsel yükümlülük olarak karşıma çıkıyordu... Şiir yazmak aslında bir bedel ödemektir aynı zamanda. Yaşama sevincini tetikleyen bir tutunma davasıdır. Açık sözlü olmak gerekirse, şiirlerimde ben bu bedeli ödemeye hep hazır hissetim kendimi. Yanan bir dünyada yok saymayı değil, ‘yanmayı’ seçmiştim...

Sevda ve kavgaözlem ve devrim temalarını sıkça işlerken aslında amacım yaşama değişkenliğine ve sonsuza çeşitlenen zenginliğe kafa yormaktı. Diyalektik anlamda yaşamın ve insanın sonsuz değişkenlerden sonsuz bilinmeyenli denklemler kurduklarını kabul edersek, onlara en hoş görülü kalemimi, haksızlık ve zulüm edenlere de en keskin dişimi göstermeyi gerek duydum her seferinde. Şiirle buluşmak benim için bir sinerji yaratmaktı. Nasıl ki şiir yazarken asıl olan mutlu olmaktır, ben de bana göre hep genç sevdiğim bir emeği yerine getirmekten mutlu oldum.

Doğrudur. Dünya çapında sevdaları, evrensel mücadeleleri ve dünya görüşümü içeren şiirlerdir bunlar. Tümünün ortak yazgısında şu yer aldı: sorduklarıma yanıt olarak bazen sorular sorduğum, bazen yanıtlar bulduğum, bazen de sadece şiirin o sezgisel gücüne sustuğum dizeler bütünü. Olurda ileride yine yazmaya devam edersem yine sormaya, yanıtlamaya ve susmaya devam edeceğim. Neden yeryüzüne geldiğimizi, hayatın nedenini ve nasılını sorgulamaya kaldığım yerden evrensel topraklar üzerindeki ve sonsuzluktaki yolculuğumuzun anlamını bulmaya çalışacak dizeleri arayacağım.