ROMANSI MEVSİMLER YAĞIYOR HAYATIMA
Dizginleyemediğim düşler hayatıma
bazen bir karabasan gibi çöküyor, bir avuç kadar zıplatıyor uykumun arasında.
Gözüm açıkken de aynı tepkiyi gösterebiliyorum; misal arpacı kumrusu gibi
düşlere dalmış düşünürken… Evet, dediğim gibi hayatımda hayaller hiç eksik
olmadı. Benim ütopyaya karşı çok özel bir sevgim hep var oldu. Ütopyalardan hiç
uzak durmadım; bilakis burnunun dibine kadar yaklaşıp nefesini içime çektim.
Ütopya ile inadı, umut ile kavgayı hep birbirine yakın tuttum. Nazım Hikmet’in ısrarla
altını çizdiği gibi umutsuz yaşanmıyor. Ama bulutsu yaşadıklarım, hemzemin
geçitlerden geçerken, birebir gerçekliğe yollar kapanırken yıkılıp giden
hayallerim için asla ağlamadım. Bazıları aslında tatlı birer rüyaydı;
uyanırdım. Sonra ansızın, apansız silinirdi o an, zemberek boşalır, içkin çalar
saatim zırlardı. Hatırladığım çam kokuları, kar düşleri ile geçmişteki hem
dingin hem coşkun o biricik an uçar, kaçar, tutulamazdı. Bazen düşlerle
gerçekler arasındaki çizgiyi şaşırır, erimiş kremalı pastanın dağılıp gitmesi
gibi yüzüme gözüme bulaştırırdım. Zayıflamış, sıkıntıdan iğne ipliğe dönmüşken
insancı değerler, genleri ile oynanmış yeni tür hıyarto semirirken, kimi
düşlerim gerçekleşir bana mutluluk verirdi. Tabii dona çekse de çöreklenmiş
kaygı, giden gider bir daha yakalayamayacağım düşler olarak yitik stoklar
haneme yazılırdı... Hayatta beyaz ve ıssız, kara ve kalabalık, kırmızı ve
sevdalı, mor ve hüzünlü, mavi ve özgür nice yıllar geçti. Senelerdir üzerinde
çalıştığım yaşam projemin geçici suskunluğunun sonuna gelmiş bulunuyorum. Çünkü
suskunluk yorucudur. Yıpratıcıdır. Hatta sessiz kalmak bir kaçıştır. Kaçarmış
gibi, hoşça kal dermiş gibi, süzülürmüş gibi… Bu sırtıma vurulmuş yükten
kurtulmanın tek çaresi üzerimdekileri hafifletmekten geçiyordu. Hazır kar
yağmış, sulusepken yağmur boşalmış, güneş ısıtıp havayı kırmışken yoluma ancak
böyle devam edebilirim dedim. Onun için karar verdim ve bu NOSTALJİ İNSANI blogunu
yarattım...
Jorge Luis Borges’in deyişiyle kendimi yazıya dökmeye…
Ütopya mı?
Belki…
Ah Şu Akortsuz Kalbim:
YAŞAMIMDAN DAMITILMIŞ ANILAR
Herkesin kendine özgü bir yaşamı olduğu gibi, bu kişiye ait yaşam sadece insanın kendine önemli görülür. Her yaşamın doğum ve ölüm arasındaki başlangıç ve bitiş noktaları ise hiç değişmez. Ne var ki herkesin hayatı ayrıdır. Hiç kimseninki, bir diğerine benzemez. Benim yaşamım da öyle. Bu nedenle belleğimde kaldığı ölçülerde yaşadığım her kesiti, başımdan geçen olayları, yaşadığım yer ve zamanları belirli bir tarihsel kronolojik çerçevede ve sohbet havası içinde anlatmak istedim. Yaşam öykümün kurgusunu böylece tarihsel nosyonu içinde tutmaya çalıştım...
Sıradan biri için yıllar fırtınaya bedeldir...
Seref Sayman