Hoş Geldin "1977"

1977’de İNLEYEN NAĞMELER

Dün gece İtalya’dan dans müziği eşliğinde hayatımın en uzun süren yılı olarak günlüğüme kaydettiğim 1976 senesini kömürlü kara trenin vagonlarına yüklemiş postalarken bu yeni yılın ilk gününde sayfanın sağ üst köşesine bugünün tarihini yazıyorum: 1/1/1977.

Neredeyse son bir haftadır yılbaşı gecesiyle yatıp kalkıyorduk. Şöyle yapacağız, böyle yapacağız diye. Sanki koca yılın gidenlerini şıp diye unutacak, yeni yılda ümit ettiklerimizi bulacağız filan.

ON İKİ’den VURMA VAKTİ

Her Durakta Kucak Kucak Duygu Buketi 

Yılda bir kez lüzumundan fazla eğlenmek hakkımız. Buna kimsenin karşı çıkacağı yok herhalde. Zaten gece boyunca evlerin tamamında yanan renkli ışıklar, pencerelerden sızan naklen müzik ve kahkaha sesleri, tombalada çinkoyu kaybedenlerin üzerinde yığılmış devede kulak gibi.

Bizim bahçe milletinin de sağlık ve sıhhati şarapçı Hasan amcanın naraları kadar yerindeydi. Şişenin mantarını mı kaçırmıştı yoksa daha şimdiden yeni yılın taze hesaplarına mı girişmişti bilmek zor. Ama bir geceliğine de olsa herkes zoraki mutlu.

Neden zoraki?

Bugün evlerde çıt yok da ondan. Sanki dün gece vur patlasın çal oynasın eğlenen bu bizim gezegenin milleti değil. Kim bilir belki herkes hâlâ sarhoş. Ya da ne bileyim, bir ayda yiyemediklerini bir gecede yemeye kalktıkları ve mide kramplarına girdiklerini belli etmemek için sarhoş numarasına yatıp yataklarından çıkmak istemiyor hiçbiri.

Babam bile fazla sessiz. Büfenin yan gözünde gözü gibi sakladığı piyangoya amorti bile vuramamanın sıkıntısı içinde elindeki toz beziyle oraya buraya saldırıyor, katlanmış hıncını toz alarak bastırmaya çalışıyor. Diyeceğim aynı tas aynı hamam.

Asıl soru: “Dünyamız nereden geliyor, nereye gidiyor?” Saatler önce bitip giden bir yıldan aklımızda neler kaldı acaba? Portekiz, Vietnam, Şili, Angola aklımızda mı hala? Onları komşularımız Sovyetler Birliği, Yunanistan ve Bulgaristan ile karıştıranlar var hâlen. Peki, ya memleketimizde sıkıntılı yaşadıklarımız, bunları da kolay unutacak mıyız?

Gecenin ayazında sıcak sobamızın yanı başında tombala oynayıp, televizyonda “Yılbaşı Özel Programı”nı seyrederken ve büyük umutlarla alınmış piyango biletine ikramiye vuracak mı diye sabırsız beklerken yeni yıla girdik. Bu sebeple kızacak mıyız kendimize? Yoo, hayır. Bir gececik de olsa dertlerini unutmak için insan niye kendisine kızsın ki! Manyak mıyız biz?

Annem her fırsatında yineler: “Hayat sürekli bir mücadeledir.” Haklı. Okulda, sokakta, pazarda, mahalle maçında, oynanan oyunlarda hep bir mücadele var. Ekmek parası kazanmak için büyük mücadele var. Ben buna ‘hayat kavgası’ diyebilirim ancak.

Baksanıza koskoca Amerika bile Vietnam’da yenilmedi mi? Doğu’lu bir halk Batı’nın işgal savaşını kazanmadı mı?

Ha dün ha bugün. Ha 1923, ha 1976, ha 1977. Yumulun abilerim, ablalarım, teyzelerim, amcalarım... Afiyetle... Şerefine yılbaşının gecesinin sofra tabelasına... Yiyin afiyetle; bırakın birbirinizi yemeyi... 

Belki bu yılın sonunda da aynı şey yaşanacak. Ama yeni yılın umut sabahı yine o hep farksız güzellikleriyle başlayacak.

Tıpkı bahçemizin üstüne inen soğuk havanın saldırısına uğramak gibi bir şey bu. (Bırrrr) Ama ne yazar! Biz Şakacı Dünyalı’ların eğlenme isteği ayaz kış mevsimini bile dize getiriyor.

Peki, böyle durumda ne yapılıyor?

Elbetteee, eniştemin bildik kasketi çıkarılıyor...

Seref Sayman

Kazasker Şakacı Sokak, İstanbul, 01.01.1977 

***…*** 

(*) Önceki Makale: “YAR BANA 1 EĞLENCE” (Tanıtım Yazısı)

(*) Sonraki Makale: 14 Yaşında Çakı Gibi Bir Delikanlı 

>>> [iÇERİKdİZİNİ] 

***…***