Ağaç Ev: "Rüyalar Bitmesin"

KARLI DÜŞLER

Saat kim bilir kaç. Pazar gününün miskinliği öğleye karışmış besbelli. Islak, soğuk bir kış öğle sonrası. Pencere kenarında, aynı yuvama ilişmiş bir yandan tenha bahçeyi seyrediyor, diğer yandan kafamdakileri yazıyorum.

Hafta sonu sabahları bir zorunluluğum olmamasına rağmen alışkanlık icabı erken kalkıyorum. Öğrencilik dışında bir mesleğim de yok. O yüzden harcanacak zamanı kendim planlıyor, kendim uyguluyorum. Günün duyarlıklarına göre rotamı belirliyorum ya da düşleri takip ediyorum diyelim. Eve tıkıldığımda öyle yazmak ve okumak dışında ellerimi kullandığım hobilerim pek yok. Aslında laf aramızda iyi yumurta pişirdiğimi söyleyebilirim mesela.

Düşler dedim ya... Hepimiz kendi hayatımızı takibe aldığımız bir hayaller yolculuğu değil midir? Kendi rüyamızı dokuduğumuz, işlediğimiz. Çünkü çoğu kere yalvarırcasına rüyalarımızın gerçekleşmesini istemekten alıkoymayız; bu ne biçim bir zorlamaysa. Ama bu inanç hiç bitmeyecek gibi sürüyor. Hayal kurmaya inatla devam edeceğiz.

Hepimizin içinde bir hayalperest kişilik vardır. Bir yerlerde gizli, saklı. Belki çok derinlerde. Aklımızın yerine nöbeti devralacak geceyi sessizce beklerken ne kadar da masumlaşırız.

Rüyalar her kimse için çok ayrı anlamlara sahiptir. Yani kişiye göre farklılık taşırlar. Fanteziler, hayaller, arzular, uzun zamandır güttüğümüz amaçlar, hırslar vesaire. Bunlar aslında derin uykumuzda farklı fikirlere ve görüntülere dönüşen canlı hayal gücümüzdür diyebilir miyiz? Niçin olmasın? Ancak düşler ekseriyetle hayatta bir takım şeylerin peşinden gitmemizi sağlayan yakıt gibidir. Nasıl araba benzinle gidiyorsa, varlığımızı ileri taşıyan bedenimize de enerji veren hayallerimizin ta kendisi olamaz mı?

Şimdi, şu anda, arkadaki şu evin çatısına çıkıp Adalar’ı seyre koyulsam. Bahçeden denize kısacası. Ve orada hayallere dalmak. Kendimi Kınalı’da ya da Burgaz’da hissetmek; şu sıkıcı pazar gününü adalılarla, kedilerle, sıpalarla hoşça geçirmek, kasveti maviliğe dönüştürmek. Hayal kurmak tükenmez bir tutkudur bende. Tabi doğa sevgisini de buna eklemeliyim. Toprak, gökyüzü ve deniz, doğaya sevgim doğduğum günden gelir.

Hayal kuruyorum, öyleyse ben yaşıyorum.

İnanıyorum ki hayal kurmayı beceren herkes düşlerinin kapasitesine göre hayatta var oluyorlar. Örneğin benim masal âlemim, diğer bir deyişle hayaller ülkem, kendim olduğumu hissettiğim yerdir. Gerçek hayatta yapamadığım şeyleri orada çok rahatlıkla yapabiliyorum. Üstelik fazlasıyla. Korkularım yok. Endişe duymuyorum. Kimse benimle dalga geçemiyor. Kimseyle kavga da etmiyorum. Memnunum yani. Yağmurlardan sonra içimde bir yıkanmışlık duygusu. Sanki o güne kadar insanlığı kirleten, biz iyi insanları tedirgin eden ne varsa orada yağmurlarla gitmiştir. Su yutmuştur hepimizi.

Aklınız varsa siz de benim gibi yapın... Kendinizi özgürce hayal kurmaya kurun. Bedeninize bir de rüya anahtar takın. Ya kendi ellerinizle ya da sevdiğiniz biri tarafından o anahtar çevrilsin. Gidin hayal ülkenize. Rüya olun. Sadece size ait olan düşün kazananı siz olun.

Çaba harcamaksızın ve güç sarf etmeden hayal kurmanın bir zamanı vardır. Bunu hatırlatmak isterim. Ve şüphesiz o hayallere gerçek yaşamda hayat verecek gerekli işin yapılma zamanı da var. Ve size en iyisini verecek hayallerinize ulaşmak için o işi yaparken de. Ama unutmamanız gereken şu: hiçbir şekilde hayallerinize sınır koymayın. Ve asla ertelemeyin. Doğru. Bazı hayalleriniz gerçekleşirken bazıları gerçekleşmeyecektir. Kime ne! Kaybettiklerinize değil kazandıklarınıza bakıp hayal kurmaya devam edin. Her şey bir salkım üzüm yemeye benziyor. Salkımdan kopardığınız bazı üzümler tatlı tat verirken bazıları da ekşi tat verecektir. Bırakın hayalleriniz size yol göstersin; bir anlamda sizi arkadan iteklesin.

Her hülya bir düşçü ile başlar ve yıldızların ortasında onu izleyecek ihtiras ile sona erer.

Siz de “Uyuyan Prenses” masalındaki gibi “Bir rüya kalbinizin yarattığı bir arzudur” sesine kulak verebilir, yüreğinizin sesini dinleyebilirsiniz. 

Ağabeyim beni ne zaman kitap okurken yakalasa şu sözleri sarf etme ihtiyacını duyuyor: “İnsan toplumsal bir varlık. Bir ilişkiler bütünü içinde ele alınmalı. Yeni bir toplum istiyorsak, insanı tanımalıyız önce. İnsanın yapısı değişmedikçe toplumu değiştirmek mümkün değil. Yeni bir topluma varmak için insanı değiştirmek gerek önce.” Bu da onun memlekette kavga veren bir yığın devrimciyle kurduğu aynı hülya. Bir hayalleri var ve bunu gerçekleştirmek için uğraş veriyorlar.

Ben de inanıyorum. Ama öte yandan insanı değiştirmek hiç de kolay gelmiyor bana.

Her bir hülyanın takipçisi olmakla başlıyor kalp atışlarımız. Biliyorum ki hayaller güzel gelecek yarınların tohumlarıdır. Bize karanlık saatlerde hayatta kalmak için umut verir. İyi zamanlarda tebessüm etmemize bir neden olur. Tüm zor zamanların arkasına gizlenen fırsatlar koyu gri bulutların arasından fışkıran gökkuşağı gibidir. Dahası iyi zamanlar sevdasını ve mutluluğunu herkesle tüm sıcaklığıyla paylaşmak isteyen güzel güneşli günler gibidir.

Şimdi o eski evin o derme çatma çatısında gri gökyüzüne dokunmak ve maviliği olabildiğince duyumsamak. Eğer maviyi görüyorsak hava bizden yana değişiyor demektir!!

Hayat kısa. Gençlik hayallerin peşinde olmasın da nerede olsun? Yetmişe dayanınca kurduğumuz milyon hayallerin muhasebesini yaparız. O vakte kadar:

Hayal kurmaya devam edin!!!

Hayallerinize inanmaya devam edin!!!

Seref Sayman

Kazasker Şakacı Sokak, İstanbul, 16.01.1977 

***…*** 

(*) Önceki Makale: Ağaç Ev: “Sihirli Arkadaşlıklar”

(*) Sonraki Makale: Ağaç Ev: “Hayaller Bitmesin” 

>>> [iÇERİKdİZİNİ]