Limon Kokulu Yeni Başlangıçlar

Limon Kokulu Yeni Başlangıçlar ı

Dalyan Günlükleri ~ Gün 1

Tebessüm halindeyim. Neden buradayım, neden bu insanlarla ve neden bu zamanda? Diyorum ya sadece tebessüm ediyorum. Çünkü onca soru ve onca cevapsızlık... 

gEZENTİ bİSİKLET ~ E-2023/006

Esinti Tarihi: Perşembe, 12.01.2023 

Dalyan Farm Stay konseptiyle Muğla Dalyan’a gideceğimi duyan Cucu’m durur mu? Bana Gezenti Şeref mahlasını takan ama asıl kendisi evlere sığmayıp her fırsatta fırt fırt peşimden gelmeye emek veren Emel’ciğimle, rüzgârının ne yönden estiği asla belli olmayan ama kafasına estiğinde “Ben de geliyorum be ya...” diyen delikanlı oğlum Çarli’ciğimle ‘kambersiz düğün olmaz’ nidalarıyla yollardayız. 

Buyursunlar... 

Has papağan yavrusu görünümlü muhabbetlerimizi de aldık: Limon & Albus gözdeler, 2023 senesinin ocak ayında yola çıktık. 

Hedef turunçgiller!! Limon, portakal ve turunç tarlalarına dalacağız. Hiç kaçmaz bizden. Kâh kabuklarını soyup çatır çatır yiyeceğiz, kâh reçel yapıp ev imalatı ekmeğimizin üzerine süreceğiz. 😊 

Ağabeyciğime geliyoruz. Hayrettin ağabeyimi zaten Yaşamımdan Damıtılmış Anılar öykülerinden tanıyorsunuz. 

Bir bana bir de ağabeyime bakın. Nasıl da güzel yaş alıyor, yaşlanıyoruz, değil mi? Ben rahmetli babamızın 60 yaş hali gibi oldum, ağabeyim rahmetli Mehmet dedemize dönüştü sanki. Roller nasıl değişiyor hayatta. Ölüp ölüp bitiyoruz. 

Bu da çiftçiliğe fena sarmış şirin yengemiz. Nam-ı diğer Sharon. Nasıl ağabeyim yıllar sonra dede sıfatına erişti o da üç torun sahibi olarak anneanne sıfatını taşıyor. 

Aaah ah, bi mesel vardı. “Ağlıyak da iki gözden mi olak” diyordu süt ineciği ölen köylü. Hadi komikçe gülek biraz. Bu köylünün bir de oğlu var. Aslında benim bildiğim üç de diğer ikisi çok önemli değil. Neyse. Bu oğul, babadan miras köy evinde oturur, çok çalışkandır, eker biçer, tavuk filan besler yumurta satar, domuz vurur otellere satar boyuna para kazanmasını bilir. Kazanamadım mı dünyanın sonu değil a, malların yer değiştirmesinde acayip hünerlidir elleri. O bu işe asla hırgızlık demez. Mal ayağıma kadar gelmiş der. Öyle veya böyle paralı pullu bir kardeş. Elinden her iş geldiği için herkes bunun kapısını çalar. Herhangi bir şeye ihtiyacı olan zat-ı muhteremlerin ayağına önce nazlanarak gider ama peşinen dakikasında bir işportacı misali bol laf eden ağzıyla anlattığı yerel efsanelerle herkesi büyüler, boğaza zağlı bıçak sürmekten zerre kaygı duymadığından adamların tavuklarını bir çırpıda keser pişirir, bir tanesini de ‘hakkım’ diyerek kendine ayırır, koyununu, keçisini keser, bağırsaklarını boşaltır, derisini yüzer, en güzel budu kapar döner, hasat zamanında buğdayını biçer, portakalını, limonunu, zeytinini toplar, kümesini çakar, yapar da yapar yani. Alan da memnun veren de. 

Bu kardeş sıkça kurşuni renkli bisikletiyle gezer. İsmi lazım diil, zaten zorlasan da söylemem şimdi. Her neyse bu kardeş benim de bisikletle gezdiğimi bildiğinden bana takılmayı çok sever. 

Ben de ona: “Niçin Dalyan’dan çıkmıyorsun? Kiev’e gitsene.”

“Ne gidecem. Kiev gelmiş kapımıza. Antalya’dan buraya güneşe akın var. Yakında Ukraynalılarla saç saça baş başa komşu oluruz.”

Güleriz.

Araya yetmiş beşlik amcası da bıyık altı sırıtarak dalar, yeğenine dönerek: “Ben şimci sen gibi gencecik olsam giderdim.”

“Essah mı be ....... amca? Yok sen sakın gitmeye kalkışma.”

“Nedenmiş o?”

“Orda karılar soyar seni.” 

Evvela yoook benim işim olmaz dediyse de yan cebime koy misali sırıttı pis pis.

“Tabii, senin kuş ötmüyordur zaten,” diyerek kışkırttım. 😊 

Komşu bahçede çalışan emekçi hatunlardan biri na böyle izliyor muhabbeti... Sonra Kiev otobüsü videosunu gösterince ben buna, “Abooo, valla ballı küpümü alıp gidiyorum, sahura kadar da artık bakarım çarkıfeleğime,” diye amcabey erkeklik taslayıp fıy diye kaçmasın mı? 

Ben, yeğen, yeğenin ağabeyi, bahçede çalışan hatunlar hepten altımıza işedik gülmekten. 

Heeey gidinin, ne güzel günlerdi. 2014, 2017, 2018 vesaire vesaire... 

Sana tam burada kendimi göstermek istiyorum. 

Üstteki fotodan sadece beş yıl sonra. Yaş alsa da seneler bak içim hala sevinçle dolu bu topraklara ayak basınca. Üstelik artık 55 plaka değil 60... Nasıl bir şey bu anlamak hiç kolay değil. Kazasker’in bağ-bahçe bağrından doğmuş bir Şakacı Sokaklı olarak bendeniz, şimdilerde Saros’un mavisi ile Babaeski’nin kehribar ikizkenarına yapışmış bir dünya vatandaşı olarak neden bu kadar Dalyan’ı, bu saklı vadiyi, bu renkli tarlalar dünyasını sevmekteyim? 

Dalyan’a Farm Stay konukevimize gelince ilk iş ne yapılır. İllaki bir sabah turuna çıkılır doğada. Hem de oksijeni bolca çekerek ciğerlere o sabahın serinliğinde ve dinginliğinde. 

Yanımda benden yedi yaşça ileri biraderim. 

Aylardan ocak... Tavuk kardeşlerim yine çok özlemişler beni... 

Yağmur dinmiş. Ama her taraf su, balçık içinde kalmış... 

Kimin umurunda dünya. Hayat bana güzel klişesiyle yaşamak en muhteşem an şu anda. An’ı yaşamak!!! 

Güneş yok havada. Yine de etim, saçım, başım, ruhum doydu bulutların arasından sıyrılıp gelen doğal ışığa... 

Artık her önüne gelen bulduğu boşluğa konut diker olmuş. Çalılara sokulup saymaya kalktım kaç taneymiş diye... 

Te bu kadarcıkmış. Ama yakışıyor mu bu manzara şimdi? Tam da doğanın ortasına motel sıçmışlar. Götsünüz lan! Pis herifler. 

İyi ki ağabeyimin nefes alacak, nefes aldıracak bir dünyası var. 

Şu yan komşu bahçeyi de göstereyim şöyle. Yarından itibaren onun da limonlarına dalacağım. Dalacağım dememe bakmayın. Yirmi üç yıllık Sadık ağabeyim bana hoş geldin der, al-ye istediğin kadar diye de ekler. Bu yüzden rahatımdır bahçesinde dolaşırken. Limonlarını götürürken. Maksat yılışık düzenden sarımsılık olsun. 

Bu da kanatlı dostlarımın berhanesi. Barınaklarına ‘kümes’ demem ben. Nihayetinde onların da yaşam evi burası. Gerçi ben gelince daha özgürdürler. Salarım uzun saatler boyunca. Ağabeyim böyle inceden inceye fazla ilgilenmez onlarla. İşleri gereği. Ama ben severim kerataları. İyi anlaşırız. Bol yumurta yaparlar bana. Menemen yapasın, rafadan yapasın, omlet yapasın, tavada yapasın diye bol seçenek sunarlar. Kıçlarından fırlatmak onlardan, alternatif pişirmek benden. 😊 

Şu güzelliğe bakın. Güneş çıkacak, gün ışıyacak sanki. Haydi hayırlısı. 

Bu kütüklere çökesim geldi. Derede balık kaynıyor. Onları da beslemek lazım. 

Komşu Cumhur’un evi de free-bungalov cumhuriyeti gibi; varlığını aynen koruyor 2012’den beri... Arada gelen giden mini etekli hatunlar da oluyor, kafalar çekiliyor, danslar ediliyor, karyola gıcırtıları duyuluyor ama bu da doğanın başka bir rengi işte. Neyse muziplik yapıp da o konulara fazla girmeyeyim şimdi. 

İyi ki doğa var... 

Saklı vadi diye boşuna demiyorum... Her bir köşesi ayrı sır küpü... Her taşın altında bambaşka gizemli hikâye yatıyor adeta... 

Aşağıları limon ve portakal bahçeleri. Artık nardan eser kalmadı. Üretim şekline kızdı. Köklerinden çıkan piçlere kızdı. Bir türlü bitmeyen çalı çırpısına kızdı. Piyasaya kızdı. Para etmiyor, içeri giriyordu çünkü. Gübresi ayrı dert, ilacı ayrı dert, budamacısı ayrı dert, tarlayı sürücüsü, otlardan temizleyip kabartıcısı, ilaçlamacısı ayrı dertti. Öfkelendi. Biçti, kesti ağabeyim hepsini tekmili birden. Yerine şimdiki limon ağaçlarını ekti. Kendine kadar da portakal, incir, dut, asma, malta eriği, kayısı vb ağaçlarını. Üst taraflarda ise zeytinler. Maşallah bir de lezzetli ki tadından yenilmiyor. Yağı desen o biçim. Ban ekmeğini içinin yağları erisin. 

İnanmazsın, bak nasıl keyifli oluyor o zümrüt ağaçların arasında kaybolmak. 

On binin üzerinde sıraladığımız adımlar sonrasında hâli pür melalimiz. 

Ağabeyimi almış dilleşmeli düşünceler. Yarından sonraki gün İngiltere’ye uçacaklar ve dönüş tarihi ne zaman gerçekleşecek tam bir muamma olduğundan kendisini sıkıntı basmış durumda. Gözü arkada kalmayacak, bunu biliyor, çünkü biliyor ki kardeşi burada olduğu sürece endişe duyacağı bir durum yok. Üstelik bu kez yalnız olmadığımı da görmesi onu rahatlatmış görünüyor. Fakat kaygıları başka. Ben biliyorum tabii. Ben onun sırdaşıyım. Tabii bunları burada yazmayacağım. Aramızda. 

Demem şu ki sevgili dostum hayat her şeye rağmen güzel. Selam olsun hayat sana. Selam olsun Dalyan sana. Selam olsun Farm Stay günlerinin başlangıcına. Bu maceraya Freddie’nin, yarın hiç olmayacakmış gibi sevmeyi anlatan Bohemian Rhapsody şarkısı ile veda edelim. 


Bu gerçek hayat mı?

Yoksa sadece fantezi mi?

İki arada kalmış

Gerçeklerden kaçış yok

Gözlerini aç, gökyüzüne bak ve gör

Ben sadece sefil bir çocuğum, sempatiye ihtiyacım yok

Çünkü sempati benim

Çünkü ben haydan geldim, huya giderim, biraz aşağı biraz yukarı

Rüzgâr ne yönde eserse essin gerçekten önemli değil

Anne, sadece bir adam öldürdüm

Başına silahı dayadım, tetiği çektim ve o şimdi ölü

Anne, hayat daha yeni başlamıştı

Ama gidip her şeyi mahvettim

Anne, ooh, seni ağlatmak istemedim

Eğer yarın bu zaman dönmüş olmazsam

Devam et, hiçbir şey olmamış gibi dur

Çok geç, zamanım geldi

Omurgam beni sarsacak titreşimler gönderir, durmadan ağrır tüm bedenim

Herkese elveda, gitmem gerek

Hepinizi geride bırakmam ve gerçekle yüzleşmem gerek

Anne, ooh, ölmek istemiyorum

Bazen hiç doğmamış olmayı diliyorum 

Bir sonraki esintide görüşmek üzere...

Mürekkebe banmış esintili Sevgilerimle,

Gezenti Bisiklet    

***…*** 

(*) Önceki Makale: Tavuk Çobanlığı Namına Dalyan’a Doğru Bir Doğa Yolculuğu

(*) Sonraki Makale: Oltam Olsaydı Teknem de Olurdu 

***…*** 

[ÖNCEKİ] << [ESİNTİLER] >> [SONRAKİ] 

>>> [iÇERİKdİZİNİ] 

***…***