Heybeleri Dolduralım Birazcık Yer Yeter Bana

 

gEZENTİ bİSİKLET ~ E-2017/056

Esinti Tarihi: Pazar, 16/07/2017 

ÜTOPYA... Düşleyin, düşleyin, düşleyin... Düş yolculuğunda, var olan en gerçek şeydir düş kurmak... 

Ötesi değil, berisi de. İçerisi değil, dışarısı da. Arada. Ne biri, ne öteki olan o aralıkta, ikisini de görebileceğim yerde. Beni de. Büyücek bir avlu içinde küçük demir bir masa. Çevresinde dizili yumuşak minderleriyle birkaç demir sandalye. Bir de köşede duran velespit. 

Kadifesi solmuş bir koltuk gibi yayılmış. Selesinin gevşek yayları gövdesini gövdeme uydurmuş. Uçsuz bucaksız maviliklere bakan bahçenin dibinde bir yer fesleğeni. Arada can sıkıntısından, bir çocuğun dalgalı saçlarını karıştırır gibi ellerimi yapraklarına daldırdığım. Etrafa dağılan ferah fesleğen rayihası. Ahşap evin yan duvarından üst balkonuna tırmanan bir sarmaşık gül, kendi ellerimle ektiğim. Basamakların başında birkaç papatya, biraz açelya ve hercai menekşe. Uzakta, sokağın ucunda belki, bir akasya, bir leylak ve bir de yasemin çiçeği. 

Dünya... Acelesiz, telaşsız. Serinkanlı. Ve musmutlu. Orada, dışarıda olmaktan. İçeriye, avluya, avlunun içindeki eve ve bahçesine yakın, ama içeride olmamaktan. Tıpkı köşede masum duran bisiklet gibi dışarı bakmaktan, dışarısı olmadan. 

Aşağıda, kumsalda çakılların arasında, karpuz kabuğundan oyduğum kayıklar. Yelkensiz, rüzgârsız açıldığım denizler. Bakıp gitmek istediğim. Yollara. Bakarken bakakaldığım. Velespitim ve yollar. Ve dünya. Köşeden çıkıp, sola dönüp gittiğim. 

Maviliklere boyanmış yeryüzü. İçeri sığdıramadıklarım kendimin. Yaşlı bir avluda unuttuklarım. Bir ömür geçen ânların hatırına. Buğusu dağılan gün. Termosun içinden havaya karışan sıcak kahvemin buharı. Kucağımda buharlaşan bir manidar kitap ve bir de anılar. Unutulması imkânsız hatıratlar. Kulağıma gelen uzak diyar şarkıları. Jean Francois Maurice ve “Mon Amour”u. Çatkapı çıkıverdiğim avlunun kapısı; bir zamanlar çatkapı geliveren konukların girmesi gibi, beklemenin yerine. Derin bir sessizlik. Uzaklaşıp giden denizin sütlimanlığı. Devimsiz ve kıpırtısız. Velespitimin rüzgârından yere dökülen birkaç yaprak. Semaverden beyaz porselene dökülen demli çayın sesi gibi. İncecik. Bitimsiz vedalar. Vazgeçtiklerim. Köşenin ardında yiten sokak. Yalnız, yıldızlı bir gecenin altında yol alan bir bisikletli. Aylı, belki aysız bir gece. Ama hep bir yaz akşamı. Ya da bahar. İlk ya da son. Mutlu ve bahtiyar. 

Bir avlu, bir fesleğen, bir sarmaşık gül, bir yasemin çiçeği uzakta. Papatyalar, açelyalar, hercai menekşeler uzakta. Kış masallarından bana kalan. Tipiye dönüşen karın bir an için kokusuz yumuşaklığını yüklendiği. Düşlerimin arasından çıkıp gelen maceralı hayatım. 

Yaz sıcak. Toprak sıcak. Kumsal da. Yükseklere tırmanış. Ansızın patlayan fırtına. Küttedek, bir anda. Açık uzaklarda uçuşan tüller. Perdeler. Birdenbire bastıran sağanak. İri taneleri toprağı besteler gibi benekleyen. Çamur deryası. Ve toprağın kokusu ilk damlacıklara bulaşan. Bedenimden velespitime damlayan. 

O avluya bir daha hiç gitmeyecek elli üç yüzüm. Sabah yıkadığımda beyaz orkide sabuna karışan sıcak tenim. Boynumda bağlı ‘ranger’ fularım. Başımda Ben Cartwright’ın eşsiz, dümensiz şapkası. Altında bembeyaz saçlarım. Enseme yapışmış. Uçlarında Bob Marley’in boncuklarından birkaç tane. İki dudağım arasında Clint Eastwood’un Havana purosu. Arada bir kaçamak yaptığım için de velespitim hadisesiz. Alimallah bir de alevlenip babalandı mı ne yapacağı hiç belli olmayan. Avucunun içinde her daim hazır kıta bekleyen Charles Bronson’un oduncu baltası. Tek eksik ardımızda Jeniffer O’Neill’in ayak izleri. 

Huzura kavuşmuş iki yüz gibiyiz ikimizde: ben ve velespitim. Ve birkaç damla. Kirpik diplerimde kırpışan. Ayak topuklarıma yakın bir yerde, zincire değen damlacıklar. Yanından geçtiğimiz çınarın gövdesi çok iri. Yaşlı ve hüzünlü. Belli ki benim gibi, vedaları, vedalaşmaları sevmiyor. Yağmur altında bıraktığı yapraklar. 

Hava şimdi serin gibi. Kırlangıç dönümü yakın. Huş rengini almış birkaç damla ıslaklık. Gizli gizli. Gizemli uzakta. Bu mesafeler ne ara uzadı böyle? Uzak. Nuri Bilge Ceylan’ın filmindeki gibi. Başka bir avluda. 

Malum ötesi deniz. Hayır, okyanus. Melteme karışıp gelen tuz kokusu. Hayır, iyot. Feribotları. Limanları. Adaları. Parlak çakıl taşlarına manzaralar çizen yeni kumsalları. Varıp kavuştukları. Varamayıp kavuşamadıkları. 

Gökte açan gökkuşağı. Yağmur çisentisinin altında. Sırılsıklam. 

İşte orada durmalıyım. Tam orada. Tam altından geçtiğim yerde. Dünya’nın kapısında. Kapının yanı başında yavuzlaşan Stive Morgan’ın “Nature Dance”ı. Ardımda bir avlu. Ve çiçek kokuları. Büyük bir dünyası olmalı insanın. Orada. Ne içeride. Ne dışarıda. 

Belki o zaman Stive Morgan, bu defa, “Spirit of The Earth” melodisini tattırır bize. 

***...***...*** 

O kapıya ulaşmak için saat tıkır tıkır işliyor. Hazırlıklarım son sürat ilerliyor. Bu arada kendimde mütemayiz bir gelişmeyi fark ediyorum. Gelişirken ustalaşıyorum. 

Bu doğal girişten sonra, bu bölümde gerek orta ve uzun menzilli velespit turnelerime, gerek dünya turuna çıkacağım zaman yanıma ne gibi malzemeler almalıyım, nasıl bir donanımla yola koyulmalıyım gibi soruları aşmak için yaptığım çalışmayı paylaşıyorum. 

Listeyi öyle kabarık hazırladım ki, duyan da “kardeş sen dünya turuna, değil gezegen ötesine yerleşmeye gidiyorsun galiba,” diye bir espride bulunabilir. Elbette bu listelediğim her şeyi yanıma almak gibi bir zorunluluğum yok. Seçim ve tercihi gerçek turneler esnasında yapacağım için, bu liste bana referans olacak, “Ay şunu unutmuşum, ay bunu unutmuşum” gibi gereksiz telaş yapıp, komplike komplekslere girmeyeceğim. 

Zahmetli olan listenin kendisi değil, taşınacak yükün ağırlığıdır uzun yolculuklarda. Eh, bunu da kulağıma küpe yaptıktan sonra başlayabilirim. 

***...***...*** 

ARAÇ

**Velespitimin bizatihi kendisi 

Türkiye/Dünya turuna çıkmadan önce eğitim amaçlı kullanacağım bisiklet ile dünya turuna çıkacağım bisiklet birbirinden farklı olacaktır. Birincisi test sürüşlerimi gerçekleştireceğim, oldukça ekonomik ama aynı zamanda lastik patlamaları dışında başıma felaket getirmeyecek, uzun yola mukavemetli bir bisiklet; İkincisi ise, kaliteli, dünya çapında tanınmış bir marka, uzun yola nispeten daha dayanıklı ve kadro geometrisi ölçülerime uygun bir bisiklet tercihi olacaktır. 

ARAÇ DONANIM

**Bisiklet Çantası – Ön **Bisiklet Çantası – Arka **Gidon Çantası **Sırt Çantası **Sele Çantası **Bilgisayar Kabı **Bisiklet Kilidi **Bagaj Lastikleri **Zil **Ayna 

Uzun yolculuklarda başıma gelebilecek en büyük arızanın aşırı yüke eğilim göstermem olacağını bildiğimden mutlaka bunun çözümlerini üretebilmeliyim. Ki bizim binek otomobil, minibüs vesaire yolculuklarımızda bile ne kadar tıka basa doldururduk bagajımızı anlatamam. Ama sonuçta velespit de bir ‘canlı’ canım! Canını çıkarmaya ne lüzum var! Yani ön ve arka bagaj sistemine sahip diye aşırı yük vermeme gerek yok. Yoksa şu boru yamuldu bu kaset kırıldı diye sızlanıp ağlamanın değeri olmaz. Engebeli yollarda bu yükün katlanabileceğini unutmamam şart. Yani şimdi “yüküm şimşek kaşıktır” diye girmeyecek miyim ben o muhteşem doğanın içine? 

Şimdi burada satın almayı planladığım bisikletlerin teknik özelliklerine girmeyeyim. Onları gerçek parçaları tanıtırken yapabilirim mesela. Ama mutlaka bir mekanik mühendisi arkadaşımdan destek alacağıma garanti veriyorum. 

Bisiklet çantalarına gelince... İyi bir marka seçimi, sonradan muhtemel yaşanabilir baş ağrısını kesmeli. Eğer karar verir de hem ön hem arkada sağda ve solda olmak üzere 4 adet çanta kullanacaksam sadece bagaj kapasitesinin ağırlığına (hacim) bakmamalıyım. Çanta modelinde ekstra gözler var mı? İstediğim anda aradığım malzemelere ulaşabiliyor muyum? Kullanışlı mı? Isıya, soğuğa, yağmura, kara dayanıklı mı? Kumaşında ne kadar zaman sonra aşınma olabilir? Fermuarlı olursa nasıl olur, bantlı ya da klipsli olursa nasıl olur? Gibi sorular sanıyorum satın alma tercihimi etkileyecek etmenler. Rengi de göze fazla batmayan, yol haydutları bakımından fazla dikkat çekmeyen cinsten olursa daha iyi. Gidon çantam ise belki de yolculuğum esnasında en fazla içine girip çıkacağım sandık. Neler sığdırmam ki içine! 

Fakat dedim ya can malın yongasıdır. Bisiklet üzerinde kaç bagaj taşıyacaksam adedinden çok toplam kapasitesinin ne kadar bir yüke imza atacağı. Yani toplam yükle birlikte velespitimin ağırlığı kaç kg. olacak? Bir de benim ağırlığım söz konusu tabii. E, puanlı karakaçan muamelesi yapmayayım sevgili aşkıma... 

YEDEK PARÇA

**Yedek Dış Lastik **Yedek İç Lastik **Yedek Jant Telleri **Yedek Fren Pabuçları **Yedek Vites Teli **Yedek Akort Teli **Yedek Zincir Baklaları **Ön & Arka farlar & Flaşörler **Yedek Piller 

Bu konuda fotoğraflı ve detaylı bilgileri bilahare paylaşacağım. Ancak şu kadarını not edeyim. Bunlarsız yola çıkmak için deli olmak lazım diyorlar. Bilmem belki de ben bir deliyimdir. Hadi lastikleri anladım da, bana ne kardeşim vites telinden, zincir baklasından filan. Belki başıma geldikçe deliliğimden mızırım; o vakit öğrenmeye karar verir, belki de bisiklet tamiri hakkında en makbul yöresel gece kurslarına katılabilirim. 

BAKIM & ONARIM

**Anahtar Seti **Pedal Anahtarı **Göbek Anahtarı **İngiliz Anahtarı **Zincir Anahtarı **Jant Teli Anahtarı **Sele Anahtarı **Alyan Anahtar Takımı **Tornavida Seti **Pense Takımı **Yama Seti & Çözelti **Lastik Levyesi **Zincir Yağı **Pompa **Yedek Vida, Cıvata & Somunlar **Elektrik Bandı **Bez Parçası 

İlgimi pek çekmeyen ve her zaman böyle aletlere ıraktan bakmış biri olarak, bu konuda da fotoğraflı ve detaylı bilgileri bilahare paylaşacağım. Ben ki b+o bakımından şu hayatta kalemtıraşlar, silgiler, gönyeler, cetveller, pergeller ve ciltliklerden başka bir şey sevmedim. Ne yapalım, iş şimdi başa düştü. Madem Cem Karaca’nın “işçisiyim ben işçi”, o zaman giyerim tulumumu, açarım takım çantamı, yatarım velespitimin altına, ne lüzum gerekiyorsa kurcalarım. Çalışacak mı, çalışmayacak mı diye, fal bakacak halim yok ya! 

GİYİM

**Kask **Balaklava **Polarlı Balaklava **Bisiklet Eldiveni **Kışlık Eldiven **Sentetik T-Shirt **Pamuklu T-Shirt **Sweat Shirt **Hırka **Polar Ceket **Kazak **Rüzgârlık **Yağmurluk **Panço **Reflektörlü Yelek **Kask Yağmurluğu **Kafa Sinekliği **Bandana **Şapka **Pantolon **Yağmur Pantolonu **Şort **Mayo **Eşofman **Termal İçlik Kıyafet **İç Çamaşırı **SPD Ayakkabı **Bot **Spor Ayakkabısı **Sandalet **Terlik **Çorap 

Yani şimdi özel bir şenliğe gitmiyorum, herhangi bir galaya falan da katılmayacağım; o zaman her gün giydiğim normal, rutin, rahat hissedebileceğim giysileri tercih etmeliyim. Kask önemli, ne olur ne olmaz, emniyete alalım da kafayı. Şu kar maskesi görünümlü şey bir yeri soymaya gittiğim anlamına gelmiyor. Bilakis güneşten, rüzgârdan, tozdan koruyacaktır beni. T-shirtleri özellikle ikiye ayırdım. Sentetiklerin kolay yıkama-kuruma özellikleri dolayısıyla vazgeçilmezim. Bununla beraber terlemeye dayanıksızlar. Onun için sıcak havalarda pamuklular tercihimdir. Uzun kolluları hem serin havaya hem de sineklere karşı giymek lazım. Geceleri iç bölgelerde, zirvelerde sıcaklık yazın ortasında bile sıfır dereceye yaklaşabilir, hatta sıfırın da altına inebilir. Uzun parmaklı kışlık bir eldiven iyi gider. Yanıma uzun kollu bir hırka ya da bir polar ceket mutlaka almam lazım. Sabah erken saatlerde ve yukarıdan inişlerde rüzgârlık gerekebilir. Yağmur yağdı, panik yok, çekerim yağmurluğumu üstüme, çisentiyle yola devam. Gök gürültülü sağanak varsa saklanırım bir barınağa. Yıldırım çarpmasından fena tırsarım. Çorap konusunda hassasım. Sporlar tercihimdir. Şimdi iklimler sürekli gezginden yana. Kışın bile birçok yerde yaz sürüyor. Mayomun hakkını vermeliyim. Yeter ki önüme temiz bir su birikintisi çıksın. Ayakkabıların fiyakadan çok rahat ve kullanışlı olmasına dikkat ederim. Bu konuda listemdekilerde dikkat edeceğim. 

KAMPİNG: Konaklama

**Çadır **Uyku Tulumu **Mat **Çarşaf **İpek Çarşaf **Yastık **Yastık Kılıfı **Kafa Lambası 

Bisiklet turumun en yaşamsal zevk kaynağının sıkça kuracağım çadırımda konaklamaktan geçeceğini bildiğim için bu konuya ayrı bir özen gösteriyorum. Bu yüzden kamping konseptine ayırdığım destansı makaleye bırakıyorum kelam edeceklerimi. 

KAMPİNG: Mutfak

**Ocak **Yakıt Şişesi **Kibrit & Çakmak **Çaydanlık **Tencere Seti **Tava **Tabak **Bardak/Kupa **Çatal & Kaşık & Bıçak Seti **İsviçre Bıçak **Tahta Kaşık **Konserve Açacağı **Plastik Kaplar **Su Filtresi **Su Şişeleri **Su Torbası **Termos **Derin Dondurucu **Katlanır Bidon **Ahşap Şiş **Tuzluk **Şekerlik 

Kamp yapıyorsam, bir yerlerde yemek yemenin manası yok. Zaten uzun yol yolculuğunu katıksız ekonomi dersliği gibi kullanmaya niyetliysem, kendin pişir kendin ye metodolojisi en kuvvetli seçenek. Hem zevkli, hem lezzetli. İyi aşçıyımdır vesselam. Çok iyi ızgara yaparım. Şipşaklar arasında menemen, İtalyan usulü makarna ve İngiliz usulü sandviçleme uzmanlık alanımdır. Uzun kamp günlerimde işi daha da büyütebilirim. Her yerde ateş yakılamayabilir, piknik ocağı en sonunda bunun için alacağım galiba. Çaydanlık hem kendine faydalı hem de termosa. Olmazsa olmaz. Diğerleri zaten mutfak demirbaşları arasına adlarını yazdırmışlar bir kere, vazgeçeceklerimi bir kez daha düşüneceğim. Kullanacağım tava ve tencerelerimin içlerine zarar vermemek için ahşap kaşık, çatal, bıçak ürünleri kullanmayı düşünüyorum, tıpkı dedelerimin yaptığı gibi! 

KAMPİNG: Ivır Zıvır

**Çadır Altlığı **Çadır Kazıkları **Yedek Çadır Çubuğu **Çadır Tamir Seti **Sineklik **Ocak Yedek Parçaları **Çekiç **Kazık **Kalın Tel **Kurtarma İpi **Çamaşır İpi **Mandal **Dikiş İğnesi **İplik Seti **Mum **Duct Tape **Koli Bandı **Selobant **Japon Yapıştırıcı **Alışveriş Torbası **Çöp Torbası **Poşetler **Üçlü Fiş **Olta Takımı **Misine 

Arkadaş ne menem şeymiş mutfak, kap kacak hikâyesi! Dayanamadım işte, sanki çok lazım bir şeymiş gibi kalktım mutfak malzemelerini yazmaya üşenmedim. Ama az önce yukarıda değindiğim gibi kamping konseptine giriştiğimde yazacağım tafsilatlı meftunluk sözcüklerimi. 

GIDA

**Çay **Kahve **Şeker **Tuz **Kuru Yemiş **Makarna *Pirinç **Bulgur **Hazır Çorba **Hazır Yemek **Konserveler **Zeytinyağı **Fıstık Ezmesi **Nutella **Bisküvi **Yulaf Ezmesi **Müsli **Mevsimlik sebze ve meyve 

Kampta ziftlenmek gibisi yoktur. Sporun kralını yapmış adamım. Beslenmeme dikkat ederim. Günlük protein, karbonhidrat, vitamin ihtiyacımı gerekli biçimlerde alırım. Yani sallama işle yollara çıkmam. Zafiyet geçirecek kalıpta bedenimi aç bırakmam. Meyvesiz ve sebzesiz yaşamak olmaz. Vücudun vitamin ihtiyacını karşılamamı sağlarlar. 

Sabah kahvaltımı mutlaka yaparım. Bazen bir çorbaya dayanır, bazen yulaf ezmesi, müsli bazen de normal bir kahvaltı sofrası ile şenlendirebilirim midemi. 

Öğle yemeği genelde hafif ve hızlı tüketeceğim şeyler olabilir. Ton balıklı salata, konserveler ya da barbunya pilaki tercih edebilirim. Ama yolculuğun gıda tüketimi bakımından esas keyfini akşam kamp attığımda, mükellef soframı kurarak çıkartırım. 

Akşam yemekleri protein ve karbonhidrat ağırlıklı makarna, tavuk, et, pide tarzı şeylerden oluşabilir. 

Öğün aralarında kuruyemiş, kurutulmuş meyveler de işimi görür. Enerji içeriği düşük olan besinler, örneğin kendime önereceğim porsiyonlarda meyve, sebze, süt ve ayran tüketmek de keyif verir; bu da benim sağlıklı besin seçimime özen gösterdiğime işarettir herhalde. Çoğunlukla yasakladığım basit karbonhidrat, toplam ve doymuş yağ içeriği yüksek olan yiyeceklerin (şeker, çikolata, kek, pasta, börek, çörek, yağlı, kremalı ve içeriği bilinmeyen her türlü yiyecek) tüketiminden kaçınmakla beraber arada bir mutlaka kaçamağını bulup yumulmak muhalif dünyamın eseridir. 

Enerji içeriği yüksek olan besin değeri az içeceklere (şeker eklenmiş gazlı/gazsız içecek ve hazır meyve suları vb.) elimi dahi sürmem. Sınırlı miktarlarda bile tüketmem. Bunların yerine bol su, maden suyu, süt, ayran, taze sıkılmış meyve suyu gibi sağlıklı içecekleri tercih ederim. 

Epeydir vücut ağırlığımı disiplinli bir denetime tabi tutuyorum. Mümkün olduğu kadar lif içeriği yüksek olan besinlerin tüketimine önem veriyorum. Bunun için beyaz ekmek yerine tam tahıl ürünleri, pirinç yerine bulgur pilavı, sebze ve meyve sularının yerine sebze ve meyvenin kendisini tüketmeyi alışkı edindim. Kuru baklagillerin tüketimini çoğalttım. Yemek yerken çok hızlı yerdim. Şimdilerde sofradan en son kalkan ben oluyorum. Ağzıma attığım yiyecekleri iyice çiğniyor, yavaş yavaş tüketiyorum; anından tokluk hissine erişiyor, “dünya böyle ne kadar güzelmiş” diyorum. 

Su dedim de kampta susuz kalmamak lazım. Yedek suyum mutlaka gerekli ölçülerde olmalı. Günlük su tüketimine acayip özen gösteriyorum. Günde 2 litrenin altına düşmüyorum. 

Kısacası enerji dengemin sağlanması için porsiyon miktarlarına (büyüklüğüne) dikkat ediyor küçük porsiyonlar tercih ediyorum. Bunların yanında elbette yöresel yiyecekleri de tatmak isterim. Bir daha ne zaman böyle bir şansım olabilir ki! Dışarıda yemek yiyeceğim zaman sağlıklı ızgara, haşlama, buğulama gibi sağlıklı pişirme yöntemleri tercih ediyor, yağlı ve kremalı soslarla hazırlanmış yiyeceklerden ve kızartmalardan kaçınıyorum. Sanırım bu ‘minik’ beslenme raporuyla hemencecik ölmez, bir ömür hayatta kalmayı başarabilirim... 

SAFİYET

**Deterjan **Sünger **Bulaşık Teli **Havlu Bezler **Kapaklı Saklama Kabı **Su Temizleyici Kimyasallar 

Kamping... kamping... kamping... Başka bir sevgili istemem... 

SAĞLIĞA UYGUNLUK

**Mikrofiber Havlu **El Havlusu **Diş Fırçası **Diş Macunu **Islak Mendil **Tuvalet Kâğıdı **Şampuan **Duş Jeli **Sabun **Sabunluk **El Jeli **Tarak **Tıraş köpüğü/Sabunu **Jilet **Aftershave **Tıraş Kremi **El Kremi **Güneş Kremi **Güneş Sonrası Nemlendirici Krem **Lipstick **Tırnak Makası **Kulak Temizleme Pamukları **Deodorant **Sinek Koruyucu (Off) 

Of ki of, ben kamping dedikçe üstüme üstüme geliniyor. Sanki yolda seyir halindeyken kullanacağım bu malzemeleri de. Az sabır, hele bir çadırımı kurayım da sağlığa da uyarım, sağlıksızlığa da. 

İLK YARDIM

**Makas **Pamuk **Bandaj **Yara Bandı **Göz Pedi **Kolonya **Oksijenli Su **Saf Alkol **Baticon **Amonyak **Panzehir **Şırınga **Cımbız **Çengelli İğne **Termometre 

Mikroskobik parçalardır, asla yer tutmaz, ama 7/24 hayati önemi vardır. 

MEDİKAL SEPET

**Ağrı Kesiciler **Ateş Düşürücüler **Antibiyotikler **Öksürük Sökücüler **Kas Gevşeticiler **Ezilmeler & Morarmalar **Solunum Rahatlatıcılar **Mide Rahatlatıcılar **Bulantı/Kusma **İshal Geçiriciler **Kabızlık Çözücüler **Anti Alerjikler *Pişik & Mantar Kremleri **Yara Tedavisi **Vitaminler **Akrep/Yılan Sokması & Kene **Diğer **Aşılar (olunması gereken) 

Burada adı geçmeyen ilaç örnekleri için ekli listeye bakabilirsiniz. Elbette bunların hepsini yanımda taşımama gerek yok benim. İhtiyacım olduğunda da satın alabilirim. Ama önemli olanlardan birer adet bulundurmak fena fikir olmayacaktır. Ayrıca gideceğim yerlerin kendine özgü bulaşıcı hastalıkları olabiliyor. Mesela keneler, parazitler hâlâ birçok Afrika ülkesinde yaygın. En sağlıklısı yollara düşmeden önce gerekli aşılardan yaptırmak. Tıbbi destek alabileceğim arkadaşlarıma danışacağım. 

GÜVENLİK

**Avcı Bıçağı **Çakı Seti **Kamping Balta **Biber Gazı **Düdük 

Hah, işte zurnanın zırt dediği yer!!! Uyum içinde bir gezegen yolculuğuna çıkmışım, uyumlu hareket ediyorum, derken bu uyumuma göz dikmiş ne olduğu, soyu sopu belirsiz iki ya da dört ayaklı monsterler tarafından,  bir anda uyumumun şecereli ahenginin içine edilmesi ve sonucunda sarf ettiğim o iltifatlı replik... Bu kesici, spreyimsi aletler taşınır mı, taşınmaz mı, sınırları aşarken rütbeli rütbesiz kolluklar el koyar mı, yoksa ‘gel bakalım misafirimiz ol’ deyip kavuşmalı bir yerlere davet eder, çay, kahve ısmarlarlar mı bilemiyorum ama ne ben bu aletlerim olmadan, ne de onlar bensiz, doğaya asla çıkmayız. Yoksa al düdüğü eline, en iyisi mi çal bir türkü, belki ılgaz dağlar duyar:

 

Elinde düdük kaval..

Önünde sürü davar..

Çoban davar susamış..

Çek bizim çayda su var.. 

ELEKTRONİK

**GPS (Navigasyon) Cihazı **Km Sayacı **Notebook **Akıllı Telefon **Yedek Telefon **Fotoğraf Kamerası **Video kamerası **Go Pro & Aksesuarları **Tripod **Harici Hard Disk **Yedek Hafıza Kartları **Flash Bellek **Aktarma Kabloları **USB Kablosu **Adaptör *Şarj Cihazları **Ses Kayıt Cihazı **CD Player 

Uzun bir yolculukta ki bu yolculuk turistik bir gezi değil keşfe çıkılmış bir dünya turnesi ise elektronikler yolun vazgeçilmezi. Kimi gidon üzerinde, kimi gidon çantasında, kimi de bagaj çantasında. Her anımı kaydetmenin keyfine doyamayan mecnun bir adamım. Günlük tur kilometremi, hızımı, ulaştığım en yüksek hızı, hız ortalamasını, kadans bilgilerini (dakikada çevirdiğim pedal sayısı), hava sıcaklığını, kalori bilgilerini ve tur boyunca yaptığım kilometre toplamını alt alta toplayıp bir minik raporla bana verili, grafikli sunacak minik bir yol bilgisayar ile yolculuk bana sadece keyif vermeyecek gücümü de metaforik artıracaktır. 

Bir de Garmin’in muhteşem GPS ürünleri var ki onlardan biri olmadan asla yapamam. Bisikletin gidon boğazına takılı bir halde hem velespite ayrı bir hava verecektir hem de yüksekten uçtuğum buzullarda, battığım çöllerde ve nerede bir çevre yolundan saparım, orada bir köy varmış uzakta derim, bu şirin alet bana ana yol hattının nerede olduğunu haritadan anında çözümleyip velespitimi aracık daracık yollara döndürmemi söyleyebilir. Yüksek ısılı veya zemheri geçişlerimde su ve erzak tüketiminin idareli kullanımını ikaz etmekle kalmayıp, şehir merkezlerindeki yoğun trafikten en kısa yolla nasıl şehir dışına çıkarım gibi vücut dilini de sağlayan yoldaki en büyük yardımcılarımdan biri olacaktır şüphesiz. 

Türkiye yolculuklarıma ve Dünya turuma en yatkın, en kullanışlı notebook ile tanışmamın zamanı gelmiştir. Hiç kuşku yok ki, piyasada bulunan en güçlü ve en hafif taşınabilir bilgisayar hangisiyse tercihim ondan yana olacaktır. Yanlış bir adım atmamak adına bu istisnai alanda yeğenlerimden fikir alacağım. 

Diğer elektronik ekipman başlı başına bir konu. Belki de en iyisi bunları sağladığımda tanıtmak ve arşivlemek. Önemli olan doğada ve dış sahada kullanacağım zaman bu aletler yağmur ve kar suyuna, yüksek ısıya dayanıklı olmalı veya en azından bu şartlara göre önlemlerimi alabilmeliyim. 

DİĞER

**Kimlik **Pasaport **Ehliyet **Biyometrik Fotoğraf **Ufak Not Yol Defteri **Ajanda **Kartvizit **Kalem Seti **Haritalar **Pusula **Kol Saati **Güneş Gözlüğü **Okuma Gözlüğü **Büyüteç **Para **Gizli Para Cüzdanı **Doküman Kabı **Belgelerin Fotokopileri **Okunacak Kitaplar **Rehber Kitaplar 

TC’ Kimlik yurtiçinde olmazsa olmazlar arasında iken yurtdışında tamamen geçersiz. Önemli olan pasaport. Onun da vizesi alınmış olanı makbul. Yok, kapıda alacaksam, her daim elimin altında bulunması gereken fotokopilerim hazır olmalı: her vize başvurusu için, hem basılmış şekilde yanımda olmalı hem de e-mail ile ulaşabilecek yakınlıkta olmalı, baskılar kaybolursa hemen basabilmek için. Vizeler için kullanılan yakışıklı biyometrik fotoğraflarım bazı ülkelerde söz konusu bile olmuyor ama ne olur ne olmaz, apoletlileri kızdırmamak lazım; ne de olsa organize işler bunlar. 

Bir ajanda benim tüm yolculuğumun en önemli donanımlarından biri. Her şeyi günü gününe atlayıp zıplamadan, eksik bir nokta bırakmadan, alın terim, el emeğimle kaydettiğim. Tıpkı Kaptan Kirk’in Atılgan’la seyahatinde tuttuğu seyir defteri gibi. Önce manuel sonra dijital. Ayrıca bu defterimin içinde spesifik adresler, acil durum telefon numaraları da yer almakta. 

Birader, kartvizit ne iş; e, valla onu da yolda gelip geçene dağıtmak için: “Ben gezginim de!”. He-he-he... Su geçirmez doküman kabını, özellikle sabit sürücü, pasaport gibi değerli eşyalarımı gidon çantamın içinde korumak için düşüneceğim. 

Haritalar ve düdüklü pusula ana yolları terk ettiğimde, GPS kaybolduğunda, arıza yaptığında tek çare. Ama zaten ben dijitalden değil baskılı kâğıttan takip etmeyi daha çok seviyorum. Nostaljik mecnun! 

Kitaplar meselesi ince konu. Keşke elimde bir ayaklı kütüphane olsaydı yüzlerce kitabımı içine sığdırabilseydim. Ve benimle gelebilseydiler keşke o yıllarımın göz bebekleri. 

***...***...*** 

Ayrıca şahsına mahsus uzun bir listeyi hazırlarken ve yukarıdaki açıklamaları yazarken değil ama düzenledikten bir süre sonra okurken gerildim, sinirlendim, boylu boyunca üst makamdan bir “OHA” çektim, dedim kendi kendime, “Len, oğlum, bu kadar eşyayı bırak fukara velespiti, ‘Herbie’ bile almaz namussuzum! 

Öyle bir döküm çıkarmışım ki sanki velespitimi sırtına dayadığım bir karavanın içerisinde kalan boşlukları dolduruyorum. 

Tabi ki bu kadar yük mümkün, tabi ki hepsi o kadar lüzumlu ve vazgeçilmez görünüyor ki, insan arkada bırakmaya kıyamıyor. Ama ben böyle bir şey yapacağımı sanmıyorum; yaparsam kendimi çıldırmış sayacağım. 

Misal bana ne lazım canım, bakım & onarım ve bilumum yedek parça setlerinden. Sanki tamirci dükkânıyım! Ya da ne bileyim, ikinci el satış mağazası! Evladım, ben ki otuz dört yıllık şoförlük sanatım var, bunca yıl araba kullanıyorum, hayatımda sadece üç kez, evet, sadece ciddi anlamda üç kez araç arızası ile burun buruna geldim. 

İlki İngiltere’deydi. Elden düşme bir Ford Cortina vardı kullandığımız. Araba her bakımdan iyiydi, güzeldi de bir tek kusuru vardı. Canı istediğinde durup dururken motorunu istop ettirirdi. Hadi ettirsin bir şey demeyeceğim de, frenleri de boşaltırdı. Boşalan frenler ve ben, ne adrenalin yaşardım ama! Hele bir de yokuş aşağı gidiyorsam, siz düşünün adrenalin kaç sükse yapacağını... Şimdi hatırlayamadığım bir şekilde araca bir şeyler yapıyor, belki ara gaz veriyor, belki debriyajla oynuyor aracı eski konumuna getiriyordum. Sonra yolun kenarına çekiyor, “ulan manyak mıyım ben?” diye şöyle çevreme birkaç kez bakınıyordum. 

İkinci başıma gelen vaka Antalya Belek civarında, çevreyolunda işyerine doğru seyrederken, meğer bir süre patlamış olan arka sağ lastiğimin jant tarafından kesik atmasıyla bir anda koca bir gürültüyle yere oturmamıza neden olan olaydı. Sağ olsunlar işyerinden gelen arkadaşların el atmasıyla sorun çözülmüştü. 

Üçüncü hadise ise bir tur halindeyken yolculuk yaptığımız minibüsün şaftının kopup yola düşmesi ve bizi gece yarısı cümbür cemaat on yedi kişiyi yolda ekmesiydi. Neyse ki sağ olsun rent-a-car’cı arkadaş sağlam bir ekip göndermiş, bizi mağdur kaldığımız çorak alandan toplamıştı. 

Yani diyeceğim, bisikletimde de elbette sorunlar yaşayabilirim. Yol hali bu, belli mi olur. Ama yapabileceğim en fazla patlayan lastiği değiştirmek olur. Onun malzemelerini taşımak olur. Yok efendim fren, vites sistemiymiş, yok zincir, gövde, göbek takıntısıymış, yok çamurlukmuş, yok gidonmuş, seleymiş, jantmış hiç uğraşamam valla. Alırım velespitimi elcağzıma, usul usul tutarım tamircinin yolunu. Yoldan geçen birileri olursa rica ederim atarlar beni en kıyak onarımcı abimin mekânına. Olmadı, ıssız yerdeyim, başıma geldi, her halde o zaman çeker, kurarım kampımı, başlarım kitabımı okumaya... 

Kamp dedim de sözüm ona deniz kenarında kampa gidiyorum, o kadar eşya, kap kacak. Neyime lazım? Doğada her şey mevcut. Bulunur bir metodu. Merasimle kına mı yakacağım? Diyeceğim gerekli olan eşyalar ile gerekli olmayan eşyalar olarak test edebileceğim on iki aylık idman maratonumdan sonra belli bir yüke kavuşabileceğimi tasarlıyorum. 

Yine de müstakil liste başucumda kalsın, ne olur, ne olmaz, belki arkamdan gelecek birilerini bulurum dayarım yükümü ona... 

Bir sonraki esintiye kadar kalın sağlıcakla...

Mürekkebe banmış esintili Sevgilerimle,

Gezenti Bisiklet  

***…*** 

[ÖNCEKİ] << [ESİNTİLER] >> [SONRAKİ] 

>>> [iÇERİKdİZİNİ] 

***…***