[📷 Annem Nevin, babam Nurettin & Hayrünisa ablam eski evimizin (şimdiki Mehmet Sayman Ap.) bahçesinde, köpeğimiz Jo ile birlikte, Kazasker Şakacı Sokak, (1983).]
Yakın Semtler Üçgeninde Sınırdaş Mahalleler
ŞİFRELİ
ISLIKLARIN KELEBEK UÇURDUĞU SEMTLERDE KARINCA KARARINCA ZİHİNSEL GEZİNTİLER…
Şakacı semtlerin tarihini, sosyal iklimini, coğrafyasını, topoğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğal güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, komşuluk şiarlarını, paylaşım hazinelerini, gecesini gündüzünü, yazını, kışını, folklorik yapısını, eğlence hayatını, daha nice özelliklerini kendince gören sayfaları çevirmekle meşgulsünüz. Burada yanak yanağa kaleme alınan yazılar ne bir tarihçi, ne bir coğrafya uzmanı, ne bir topoğraf, ne de bir turizmci, kâşif, ya da bir eğitmen gözüyle yazılmaktadır... Sadece bireysel özgün bir duyarlılıkla, çevresine gönül gözüyle bakan özgür bir anlayışla kaleme alınmaktadır. Yalnızca örf, adet, gelenek, dil ve tekrar yaşanması olanaksız olan hatıraları bulabilirsiniz bu eserler kolektifinde...
Zaman her şeyi eskitir ama gökleri şarkılarla çınlatan bizim semtlerin sokaklarını asla...
Sahi
Kazasker’den Kadıköy istikameti
Alacalı
bulacalı bir yolculuksa ve zahmetli
Minibüsleriyle
otobüsleriyle hoş bir sedadır
Zira hepsinde
oturacak yer seçimi kolaydır
Oysa
Haydarpaşa’ya giden raylı yollardır
İster yirmi
dakikalık yayan Suadiye’den
İster yirmi
dakikalık yayan Erenköy’den
Kara tarafına
inat sahilden derseniz
Yürü deseler
yürümem koşarım Bostancı’dan
Örneğin ve
yine sırasıyla
Eskileri baş
tacı yapıp yeniden başlandığında
Sanki sırf
minibüs yolu dediklerinden olacak
Şen ve mutlu
evlere paralel bahçelerden
Park ve
nergislere donatılmış Şenesenevler’e
Hangi
cepheden çıkarsanız çıkın
Yokuşun her
bir kıvrımına hüzünlü gülerek
Bizler için
merhumlarımıza abide İçerenköy’e
Hendeklerden,
tümseklerden şırıldayarak atlayan
Hani sıkıldım
mı yeraltına damlayan dereler boyunda
İlkbaharda
şakıyan gelincik tarlalarından Kozyatağı’na
Ve çayırın
bittiği yerde Ankara Asfaltı’na gömütlük tünelden
Geçip de ulu
Kayışdağı’na yüzleşerek Küçükyalı’ya
Üçgen
masalımızın sınırları çizilmiş hani derler ya
Şimdi bakalım
bu ne yaman gençlik malvarlığıdır
Biz ki
yetmişlerin çocukları için çok eskiyi bilmemiz,
Doğum
tarihlerini yaşamış olmamız çok zor, asırlardır
Ama tarihe
gömüldüğü yılların başlangıcına kadar
Anlatmak
istenecektir gönülden düşen bir yaprak gibi
İnancım o dur
ki çoğu kez tavanlara kuvvet yaya
Hani âşığa
Bağdat Caddesi sorulmaz derler ya…
Her Açıdan Üç Köşeli Mahalleler
Şimdi değiştirilmeye yeltenilen sokak isimleri bile bir tuhaf değişmiş. Neden değiştirirler ki bu sokak isimlerini? Sanırım modernizasyon dedikleri kaval çabalara kılıf bulmanın çaresidir. Her neyse; benim için o sokaklar hâlâ bizim bildiğimiz gibidir, aynen hem çocukluk hem de delikanlılık dönemimizi yaşadığımız mahalle aralarıdır buralar. Çünkü hem aile hayatımızın, hem öğrencilik yaşantımızın, hem de çocukluktan ergenliğe merdiven dayadığımız varlığımızın geçip gittiği önemli bir bölümünün bu sokaklarıyla özdeşleşmiş, hatta bütünleşmiş mekânlarıdır.
Kazasker Şakacı Sokak’a komşu semtler üçgeninde her bir mahallenin ayrı bir tadı ve baskın, özel haritalı bir hatırası vardır. Bu muhitlerin yaşlı olanlarımızdan dumanı üstünde yeni yetmelere kadar ayrıksı yerler olarak kalmış olmasını oralarda yaşayan her bir kimliğin bireysel ve toplumsal yaşamında kayda değer bir başkalaşım süreci geçirmiş olmasına bağlıyorum.
Sözü kayda değer olarak nitelenebilir mi bilemiyorum, ama devrin başvekili Adnan Menderes ve tayfasının o ellili yıllarda fırtına gibi fütursuzca başlattığı, akabinde de altmışlı yıllarda gırla yürütüldüğü İstanbul’u ‘altüst’ eden o “istimlâk” dalgası, bazen kimi ailelere çarpıyor ve göçlere neden oluyordu, bazen de eskiyi toprak altına gönderiyor, yeni mevzileri su üstüne çıkarıyordu.
Anadolu yakasının bu üçgeni de bu ‘çağdaş’ sosyetik hayattan pay almaması söz konusu olamazdı. Kadıköy, Göztepe, Caddebostan bir yana, bilhassa yakanın tuzlu sulak cephesine yakın semtleri: Erenköy, Suadiye, Bostancı ve Küçükyalı’nın güney yerleşikleri o zamanlar sayfiye sayılan bu bölgede kâh bahçeli evlerde oturuyorlar, kâh adına ‘apartman’ denilen betonarme toplumsal binalarda yaşamanın erdemliliğine kavuşuyorlardı. İşlek caddeler de parlak bir döneme girmiş sayılırdı hani. Aslında cadde üstünde oturanlar için ayrıcalıklı bir durum söz konusu olsa da, sert, hoyrat ve dışa açık yönüyle tehlike oluşturacağından özellikle çocuklar için pek seçkin alanlar sayılmazdı.
Kız
erkek arkadaşlıkları, yazlık sinemaları, mahalle arkadaşlıkları, sevda sanılan
duygular, bahtiyar komşuluklar, her evin sanatkâr yadigârı bisikletler ile
yapılan gezintiler, plaj seferleri, hafif tonajda vuku bulan kıskançlıklar, ama
her daim şiddetli kulüp taraftarlığında yapılan tartışmalar, kaçamak da olsa
uygulanan içkili nakaratlar... Bunların tümü bu üçgen hudutlar arasında bizler
için ilk kez yaşanmış bir yığın şeydi...
Şimdi “di”li geçmişle anlatabiliyorum ancak...
Seref Sayman
Babaeski, Ekim 2018 -Eylül 2020
(*) Önceki Makale: Dan Dan Çekilin Yoldan Savulun
Çocuklar Geliyor!!
(*) Sonraki Makale: Bir Başkadır Benim Çiçekli Semtlerim
***…***
[ÖNCEKİ] << [ŞAKACI SOKAK] >> [SONRAKİ]
>>> [İçerikDizini]
***…***