Kazasker Şakacı Sokak'ta Kutun ailesinin yaşayan evi... |
Her Açıdan Üç Köşeli Mahalleler
ZAMANIN
BÜYÜK SOKAKLARI VARDIR AMA BİZİM SEMTLERİN SOKAKLARI BÜTÜN ZAMANLARIN
EN KEŞFE DEĞER OLANIDIR…
Şakacı semtlerin tarihini, sosyal iklimini, coğrafyasını, topoğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğal güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, komşuluk şiarlarını, paylaşım hazinelerini, gecesini gündüzünü, yazını, kışını, folklorik yapısını, eğlence hayatını, daha nice özelliklerini kendince gören sayfaları çevirmekle meşgulsünüz. Burada yanak yanağa kaleme alınan yazılar ne bir tarihçi, ne bir coğrafya uzmanı, ne bir topoğraf, ne de bir turizmci, kâşif, ya da bir eğitmen gözüyle yazılmaktadır... Sadece bireysel özgün bir duyarlılıkla, çevresine gönül gözüyle bakan özgür bir anlayışla kaleme alınmaktadır. Yalnızca örf, adet, gelenek, dil ve tekrar yaşanması olanaksız olan hatıraları bulabilirsiniz bu eserler kolektifinde...
E, nerede Kalmıştık?.. Bir gün gökyüzü ateş topu gibi kıpkırmızı olacak ve o eski bahçelerdeki renkleri aratmayan güzellikte çiçeklerle bezenmiş atlı bir araba gelip bizi alacak, gökyüzüne götürecek ve kızıl ufukta birlikte kaybolacağız. Gözlerimizde artık hüzün değil, sadece mutluluk olacak. Kısa bir süre ufukta uzaklaşan atlı arabanın yaldızlı izleri kalacak. Sonra kızıllıklar önce eflatuna, mora dönüşecek, sonra da kurşuni siyaha. Ertesi gün, güneş yine doğacak ve yepisyeni bir gün başlayacak... O yıllarda sınıfsal farklılıklarımızdan dolayı aynı havayı solumasak da, aynı şeyleri yiyip içmesek de, giyinip kuşanmasak da aynı ortak acıları paylaşamasak da... güneş hepimizin üstüne doğardı. Seher yeli hepimizin yeliydi. Yağmurlar, karlar hepimizin üstüne yağardı, ona ayrı buna ayrı yağmazdı...
Zaman her şeyi eskitir ama gökleri şarkılarla çınlatan bizim semtlerin sokaklarını asla...
Antre yaptığımız kısa santimantal söylev
Yurtlansın bakalım şimdilik orda biraz
Haydi, gelin biz bir tur edebiyatı eyleyelim
Üçgen’in tarihini hem-i de coğrafyasını
Kozyatağı-İçerenköy, Suadiye-Erenköy,
Bostancı-Şenesenevler dediğimiz yerde
Hikâye lakabıyla çağrıştırdığımız öykümüze
Veyahut da başka bir sazlı-sözlü tabir ile
O hakkı kendinden malum kadim özellikte
Şaheser ‘köy’lerimize
Kalın sürmeli kırmızıçizgileri takip edelim
Hem tanıtalım, tanıştıralım bilmeyenlere
Hem sevdayı hatırlatalım bildik diyenlere
Az nüfusun çoğalıp ürediği bu coşkun üçgene
Sebat olan ‘appassionato’ ciğerimizdir; ve
Sadakatimiz anlatacaklarımızdır; ama
Durak koyalım yüreğimizi fazla yormadanAnlatacak gani masal var, sabır ve ihsan isteyene...
Ne dersiniz,
hazır mısınız?
Geçmişin
muhitlerinde bir yolculuk yapmak üzere şöyle bir yola koyulalım mı?..
Biraz
deniz havası koklamaya ne dersiniz?
Mesela
Suadiye’den başlayalım mı?..
Şimdi,
tarihe mal olmuş semt isimleri günümüzde sokaklarınki gibi pek sık
değişmediğine göre bugünün yerleşiklerine hiç yabancı gelmeyecektir, Suadiye
tren istasyonuna inen yol hep bilindiği üzere Ayşe Çavuş caddesidir. Kahraman
Ayşeler’in semtleridir buraları.
Şakacı Sokak’ın Oral
Sokak ile Hilmi Paşa Caddesi’nin kesiştiği noktadan Şemsettin Günaltay’a doğru
ilerlediğinizde, önce Bostancı istikametine doğru yönelmeniz için sola viraj
yapmanız gerekiyor. Yaklaşık elli metre içinde Ayşe Kadın durağına
ulaşıyorsunuz. Bu köşeden Suadiye İstasyonu yönüne döndüğünüzde, az sonra ünlü
Bağdat Caddesi’nin hareketliliğini ve canlılığını kökünden duyumsayacağınız, o
uzun caddeye adım atıyorsunuz demektir. Bu caddenin adı Ayşe Çavuş Caddesi’dir
ve isim anası Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Ayşe Çavuş’tur. Sırasıyla
kesiştiği Kavisli Sokak, Hâkim Kemal Sokak, Akkurt Sokak, Halay Sokak, Emin Ali
Paşa Caddesi, Aydın Sokak, Çolak İsmail Sokak ve Çamlık Sokak’tan sonra sağda
Suadiye tren istasyonuna tırmanan merdivenler görünür. Cadde boyunca pastane,
banka ve butikler, beyaz eşya ticarethaneleri ve bol miktarda kuruyemişçiler
ile bakkaliyeler vardır. Aydın Düğün salonu da Aydın Sokak ile kesişen noktada
köşedeki binanın alt katında yer almaktadır.
Hem
yığılışmanın yoğun olduğu hem çağıltılı seslerin dışarı taştığı o günlerde kim
bilir kimlere mesut günler sunmuştur?
Tren yolu
alt geçidinden sonra, Bağdat Caddesi’ne girmeden önce, solda Kitapçı Sokak son
kesiştiği sokaktır. Karşıya Plaj Yolu’na atladığınızda bu sokak Klüp Reşat’tan
denize dökülürdü...
Yaklaşık
yirmi beş – otuz dakikalık yürüyüş mesafesinde Kazaskerlinin denize olan bu tutkusu bir maraton
koşucusunun ölümüne yarışı kazanacağı hırslı özlemine benzer biçimde doğru
istiridye kokularında koşuya dönüşürdü.
Reşat Paşa
Gazinosu’nun önlerine gelindiğinde artık durmanın “mümkünatı” yoktur. Buradan
hemen önce Çatalçeşme’de denize girmekten vazgeçenler için iki küçük sıvışma
yolu gizlidir. Gizin anahtarı ancak kilidi açmasını bilen sevdalılar içindir.
Denizin başladığı yerde daralan cadde sizin sola dönmenize izin verir, ya da
geldiğiniz yolu geri döner Bağdat Caddesi’nden sağa kıvrılarak Çatal Çeşme sokağına
ve sonrasında Taşlı Çeşme sokağına ulaşırsınız.
Aslında
bir koşu yol aldığınız her iki sokak da sizi Bostancı mendireğine yakın bir
yerde mütenasip biçimde park etmenizi sağlayacaktır. İster daha evvel filvaki sözleştiğiniz
gibi sandal kiralayıp denize açılmayı deneyeceksiniz veya hali hazırda yalnız
iseniz Âşıklar Caddesi üzerinde birilerine rastlarım hülyasıyla volta
atacaksınız. Esrarengiz bir ada parçası üzerinde sırlı her köşesine zırt diye
çıkan yollarıyla yılan gibi dolanan bir düşler serüveni yaşamanız içten bile
değildir.
Bağdat Caddesi’nin güney tarafında denizi soluyan eğri büğrü iri kayalar çocukluk günlerimin bir oyun alanıydı sanki. Bu kıyı şeridiyle Şemsettin Günaltay Caddesi arasında kalan alanı diklemesine ve enlemesine kesen tüm sokaklarda kaç arkadaşım oturuyordu...
Suadiye ile Bostancı arası benim için Thames nehri gibi bir şeydi. Gerçi denizin öbür yakasını miller sonra ancak yakalayabilirdik; ama kimin umurunda? Adalar’a günü birlik yapılan nükteli, şamatalı eğlendirici deniz seferleri sayesinde bu da olanaklı sayılırdı. Masmavi patiskaya yüzünüzü döndüğünüzde sol tarafınızda Kartal’ı, sağ tarafınızda Fenerbahçe ve Kalamış’ı hatta Moda burnunu görür gibi olurdunuz. Evler ise zenginlik ölçüsü sayılırdı. Burjuvaların yerleşkesi yalıların arkasında bir bölümü çıkmaz sokaklara yayılan büyük bahçeler içinde envaı çeşit rengi yakalayabileceğiniz haşmetli evler vardı. Ana cadde üzerinde ise apartmanlar, blok apartmanlar...
Şurası artık belli! Suadiye benim çocukluk günlerimde çok daha “çağdaş” bir yerdi. Şimdilerde iddia ediliyor ya: “denizi temizledik, plajlara kavuştuk” diye... Siz gelin onu benim külahıma anlatın. Plajın plaj olduğu zamanları gördük biz. Deniz suyunun da deniz olduğu zamanları da... Hiçbir kuvvet ne o eski plajları ne de o bol köpüklü lebiderya denizi ayaklarımıza kadar getiremeyecektir... Bırakın “yapmacıklı” yapılabilecek sahte olan her şeyi; hadi bir anlığına başardınız diyelim... Hani o eski “terakkiperver” insan soyunun mayolu, bikinili plaj dostlukları...
Hadi onları da getirin bakalım? Sıkıysa... Kuşkusuz o günlerde Suadiye’nin denizi akıl almaz güzellikteydi. Tüm Marmara öyle pırıl pırıldı. Neredeyse Kadıköy’den başlayıp, Moda’yı dolaşan, Kalamış koyunu yalayarak Fenerbahçe burnuna uzanan, Suadiye, Bostancı, İdealtepe, Süreyya Plajı gibi halk plajlarına uğrayan oradan da ister inanın ister inanmayın Çayırova-Gebze’ye kadar kıyıların her noktasında denize girilirdi.
Bu kuşkusuz özellikle Dalyan’ı, Plajyolu’nu Caddebostan ya da Erenköy’ü yaşayan biri için müebbet geçerliydi. Gerçekten de Suadiye yazları canlanır, kışları biraz mahzunlaşırdı. Okul kırmalarının bol olduğu Nisan sonu, Mayıs ayı ufukta göründü mü, birçok arkadaşımızla buluşur, tatilde insanlar yeni dağılım yaşayana kadar keyifli günler yaşardık. Hadi herkesin imkânı olamadığı için karun tekneyi geçtim, en basitinden bir çift kürekli ya da pancar motorlu sandal ile açıldığınızda Bostancı’dan Moda’ya uzanan kıyının, denizin tadını çıkaran insanlarla cıvıl cıvıl dolup taştığına şahit olurdunuz. Evlerinin bahçelerinden ya da halka açık plajlardan denize giren bu insanlar sanırım Suadiye ile Bostancı’nın son mutlu günlerini yaşayarak paylaştılar...
Peki, bugün mü nasıl? Epeyce altta kalan denizin şimdi doldurulan toprakla gerilere sürüklenmiş bir kıyı şeridi görürsünüz. Artık yalılar ve o bahçeli evler de gömütlük tarihe karıştılar.
Kazara ayakta durmayı başaranlar ise antika biblo gibi denize bir parmak ötede daldıramadıkları ayaklarıyla mahzun bakışlarını sürdürüyorlar. İyot kokulu denizimiz ise birçok yerde değişen sokak adları gibi insanın içinden bir şeyler kopararak orada tüm terk edilmişliği ile duruyor ve sanırım biz insanlara ya acıyor ya da hakkını vererek küfrediyor...
Seref Sayman
Babaeski, Ekim 2018 -Eylül 2020
(*) Önceki Makale: Şakacı Sokak Çevresinden
Masallar
(*) Sonraki Makale: Teselli Kıyısında Sandık Dolusu Fotoğraf Öyküsü
***…***
[ÖNCEKİ] << [ŞAKACI SOKAK] >> [SONRAKİ]
>>> [İçerik Dizini]
***…***