Şakacı Sokak |
ŞAKACI'ya ÇIKARKEN
İNSAN SANATINA AİT GÜNEŞİ GİYİNDİĞİMİZ
IŞILDAKLAR…
Belki de vardır, bir yerlerde... Taç yaprak kırılganlığında başlar yıldızlarınkiler kadar... Âşık etmek için bizi, eğleşmek, eğlendirmek, bilgilendirmek ve karıştırmak için, canım... Bana sorsalardı, Kazasker’i, Şakacı Sokak’ı ve onu kıskançlık mertebesinde çevreleyen birbirinden güzel semtleri, mahalleleri, sokakları nasıl bilirdin diye; işte yanıtım çok ama çok kısa ve öz şöyle olurdu: 1980’e kadar yaşanmış her türlü siyasi, iktisadi, sosyal acılarına rağmen güler yüzlü insanların, gülümseyen insanların yaşadığı topraklardı buralar... Otobüs biletçileri, sinemalarda pilli fenerleriyle yerinizi gösteren zat-ı muhteremler, babacan dolmuş şoförleri, demagog ayakkabı boyacıları, bakkalından alışveriş yaptığınız kibar dükkân sahipleri, kunduracılar, berberler, kasaplar, terziler, boyalı veyahut boyasız bahçe duvarınıza dayanıp da ötesinde iki çift lakırdıya daldığınız komşunuz, çat kapı içeri girip kolundan heyecanla çekip dışarı oynamaya çıkardığınız kıymetli arkadaşınız, taşıtlarda yer, sokakta yol verdiğiniz insanlar hep gülümserdi size... Bazen keşke hiç büyümeseydim de hep altmışların, yetmişlerin insani hislerinin, çevre duyarlılığının henüz yok olmadığı Türkiye’sinde yaşayabilseydim, o yıllardaki masum duygularıma kavuşabilseydim... Hazin ama ben böyle düşünüyorum...
Çok çavuş
görmüş, sayısına bereket
İçerenköy’de
Mehmet Çavuş,
Yakınında Ayşe
Çavuş
İşgalci
kuvvetlerden önce,
Askeri
talimgâhtan geliyor
Çanakkale’ye
bile buradan çıkartmışlar
Talim terbiye
gören çavuşları
Ve verilmiş
onlarcasına yerleşmişler
Harekâtlarda
karşılık bulmuş zafer mükâfatı
Hak, toprak
sahibi olmuşlar
Nam salmışlar
semt pazarında
Ve bir de
zebellâ padişahlardan Abdülaziz
Pek
meraklıymış talimgâh güreşlerine
Denetim
altında tuttuğu er meydanında
Seçkinlerden
ayıkladıklarına bir el ense
İri gövdeli
cevizlerin gölgesinde
Kozlar
paylaşılırmış; ama yenen kimdir demeyin
Lenduha
padişahımız sayesinde ad bulunmuş
Tıpkı “şakacı” sokak
dedikodusunda olduğu gibi
Koz-yatak oluvermiş paylaşılan kozlar arasında…
İşte böyle, Kozyatağı adı
kalıvermiş askeri talimlerden. Kazasker de o meşhur saltanat soyundan.
Değirmen Sokak’ın Bayar Caddesi çıkışında duruyor, hızla geçen zaman içerisinde büyük çirkin beton kutuların oluşturduğu yükselen değişimi yakından gözlemleyebilmek için kısa bir su molası veriyor, soluklanıyorum.
Fotoğrafın sol alt köşesinde bulunan çam ağacının dibindeki (tam solda) görünmeyen yol: Şakacı Sokak... Solda görünen yol: Hilmi Paşa Sokak; buradan devam edildiğinde Keserci’de yol ikiye ayrılıyor, Hilmi Paşa Sokak yokuş aşağı Şakacı Sokak’a bağlanıyor, diğer yol ise Sinan Ercan Caddesi adını alarak Kazasker Meydanı’na iniyor...
Fotoğraftaki sağ yoldan devam eden Bayar Caddesi ise, Keserci’den geçerek, Erenköy Ruh & Sinir Hastalıkları Hastanesi, Tüccarbaşı ve Sahrayıcedit istikametine gidiyor. Ancak yol üstündeki tali yola sapıldığında, hastanenin bahçesinin yer aldığı duvarın dibinden, Okur Sokak’tan tekrar Sinan Ercan Caddesi’ne çıkarak Kazasker meydanına inilebiliyor...
Yolun alt
başından yani Kazasker noktasından
Esnaf çeşnisi
mahallemizin kapısından
Sebil
Kayışdağı çeşmesine kadar uzanır
Ve bu çeşmeye
yolculuk etmemiş bir
Şakacı
Sokak’lı hemen hiç yok gibidir
Ve bu
çeşmeden sulanan yol güzergâhında
Çamlar,
akasyalar, incirler ve
Billuri erguvanların
asılı tentesinde
Köyün biri
başlarken bir diğeri sonlanır
Merdivenköy,
Erenköy, İçerenköy
Ama bilenler
bilir karayelde Kozyatağı’na
Tırmananlar
ya da yanlarında bidonlarıyla yürüyenler
Tatlı bir
nefes gibidir çeşme başında soluklanmak
Ve Havuzbaşı’nda
demli çayın ince beline ağız dayamak
Yaz mevsimi
geldiğinde yine fark etmez
Çöküp çimenlerine gölgede serinlemek isterlerdi
Uzun servilerin donattığı İçerenköy Mezarlığı tarafından gelirken Kozyatağı’na ulaşmak için önce Ankara Asfaltı’nı koşar adım karşıya geçmek gerekirdi. O geniş ve muntazam çayırları aşarak, dar ve ışıksız sokaktan bir ara yol gibi gidip gelinen yolun ortasından yürüyerek kahve kokularının salındığı yere geldiğinizde, burada hem tarihi hem de büyük bir çeşme ile karşılaşırdınız.
İşte bu nam yapmış çeşmenin adı Kozyatağı Çeşmesi’dir. Suyu lezzetlidir.
Hani o ketum tarihlerde bizim evin çatısından Kayışdağı’nı oturup izlemek ayrı bir keyifti ki suyunu içmek için çekilen onca garabet dolu yolculuk bile tüm çekilen barbarlığa, tuhaflığa ve ürkünçlüğe değerdi. Horasanla örülü geniş haznesi, taş kabartmalı ön yüzü, derin değirmentaşı yalağıyla sapasağlam ve dimdik ayakta kalabilmeyi başaran nadir yapılardandır. Az ilerisindeki Böcekli Çeşmesi’ne gelen Kayışdağı ırmağını paylaşırken lülesi koparılmış çerçöp ile toplanmış yalağına küsmüş kuru çeşmelerin çoğuna taş çıkartacak cinstendir.
Ey sokaklarında yıllarca avare dolaştığımİçinde ilk aşkımı yaşadığım küçük şehirUmutsuz akamlarımda sesini duyduğum lirSihrinde ilk acıyı tattığım
Ey sarhoş akşamlarımın biricik tesellisiİlk şiirlerimdeki biricik dert ortağım fenerSoğuk kış geceleri ısındığım kaloriferGitgide uzaklaşan tren sesi
Ey en masum arzularımı gizleyen odaYıldızlarla dost eden küçük pencereHer akşam gönlümün dilediği yereGötüren sihirli araba
Ey en içli en yanık türkülerimi duymayanrüzgarı saçlarımı dağıtan sokakVe ey saçı ak gönlü akAnneciğim pencerede ağlayan
Ah biliorum güç gelecek sizlereAma artık gitmek geliyor içimdenBir sabah masmavi bir bulutun peşindenDönüşü olmayan yerlere
[Ataol Behramoğlu, “Melankoli”.]
Seref Sayman
Babaeski, Ekim 2018 -Eylül 2020
(*) Önceki Makale: Verbal Notes About Life ~
Hayata Dair Sözlü Notalar
(*) Sonraki Makale: Hayatın Renkleriyle Sevdalı Sokak
***…***
[ÖNCEKİ] << [ŞAKACI SOKAK] >> [SONRAKİ]
>>> [İçerikDizini]
***…***