[📷 Komşu bahçeden motor düşkünü çocukluk arkadaşım Siyami Eligül eski evlerinin (şimdiki Eligül Ap.) bahçesinde, Kazasker Şakacı Sokak, (1968).]
Bahçeli Ev Mitosları
AKASYALARIN ÜFLEDİĞİ RÜZGÂRLI
EVLERDEN APARTMAN MEZARLIĞINA...
Bir kuyu suyuna daldırılmış serinlikte, yorgun akşamüstlerinin dinlenme köşeleri vardı... Yer yer bostan dolar ve üç beş kanatlı hayvan sınır başında uçardı... Nedense bu hazinenin varlığı çok uzun sürmeden monden hayatın hükmüne boyun eğmiş, şakacı halkı para cambazlığı ile kandırılmıştı... İş işten geçmiş geriye ise akla ziyan koca bir beton çuval yığınağı kalmıştı...
**Üstteki fotoğrafta: Altmışlı yıllarda Eligül familyasının bahçelik alanından Şakacı Sokak’a bir bakış... Sağda görünen ahşap ev Tümcan familyasına aittir ve tam olarak dedem Mehmet Sayman’ın çam fıstıklarına bezenmiş bahçeli konutunun karşısında yer almaktadır... Resimde Siyami Eligül daha o yaşta iken bile motorlara olan sevdasını işliyor...**
İşte tam bu
iki noktanın ortasında
Sözgelimi
doğu kuytusunda Hilmi Paşa
Ve batı
tunsunda Kazasker uğraklarının
Ha o yandan
ha bu taraftan fark etmez
Yola cepheli
kırlık güzergâhta
Mahallenin
kıdemli sakinlerinden
Has
Merdivenköy eşrafından
Münevver Nine
ve hatun kardeşleri
Aksakallı
bacanak-baldız ilişkileri
Bir de buna
eklenen Erzincan münasebeti
Ve biz torun
torbaya can mı can kaynağı
Dedelerin
dedesi Mehmet dedemden
Hem bize
yadigâr çimenlik, hem de
Bize andaç ve
bergüzar gülistanlık
Has yontma
taşlardan ilk elden ördüğü
Ön cephe
mimarisinde yola yüksek taş duvar
Yan evleklere
sınırdaş oldukça seviyesi düşen
Çimento ile
kaynatılmış çepeçevresi briketten
Ama üzerinden
adım atması kadar kolaydı
Bir elinizden
destek alarak üzerinden atlaması
Ana yoldan
konukları karşılayan hangar kapısı
Bambaşka
zümrüt yeşilinden tahterevalli
İki zebani
babadan kuvvet alarak
Sağa sola
demir kollara bağlı açılan
Çift kanatlı
geniş lata parmaklıklı bahçe kapısı
Fıstık
kokularına karışırdı eve ulaşmadan önce
Neredeyse hep
üflediğinde kuzeyin yeli
Islık çalıp
öterdi
Ve her
meltemin askısında titreyen sesi
Yeknesak gibi
fingirderdi
Maviye çalan sedir
ve fıstık veren çamların
Arasından
geçmeden inmek gerekirdi
Aynı taş
basamaklardan yüzeysel beton yola
Yürüdükçe
ciğerlere dokunur dolardı
Mevsimlik
kenar süsü duvaklanmış çiçekleri
Orta yerde
pederden dedeme dürü bir havuz
Ama hiç
göremedik oynaşan alabalıkları
Çamur suyuna
bayramlık spor kalabalıkları
Her neyse bu
konumuz değil şimdilerde
Kokuların
hası bodur güller başköşelerdeyken
Dip
komşularından kök salmış yıldızlardan,
Kasımpatılara,
şebboy göbekli fidanlara
Hercai
menekşelerden, aslanağzı yapraklılara
Adımlar can
pare ilerlemek istemez,
Bir soluk
mola kesmeden gönül elvermezdi
Zaten az
ötede sizi kucaklamaya hazır beklerdi
Komşu cephede
İhsan amcamıza güleç yüzlü
Bir yanda
sırım gibi yukarı tırmanan asma dalları
Diğer yanında
gelinparmağına muhalif hanımeli
Dedemizin
bahçıvan eli değmişti her köşesine besbelli
Yola burun
veren önde heybetiyle on beş basamak
Yıkanıp
temizlenmesi kolay çiniden mukallit merdiven
Ve Şakacı’ya
göz kırparak bakan pencereleri
İster
kuzeyden, ister doğudan, ister batıdan
Nerden
bakılırsa bakılsın çepeçevre göksel çerçeveli
Ve
basamakların sona erdiği eşikte sağa açılan
Tek kanatlı
ağaç doğramadan beyaz kapı
Geniş balkona
giriş yapardı
Üst kısmı
buzlu camlı asmanın gölgelediği
Ve
hanımelinin uykuya serilip tembel yerleştiği
Sırık
uzunluğunda koyu dövme demir çevresi
İnsan
harikulade nefeslenir, bir köşeye çöreklenir
Koyu telveli
kahvesini damak tadında yudumlardı
Bir kat
aşağıda alacalı bitki örtüsünü seyrederken
Ya da
serinlikte kuytuya kaçarken
Üstünüzdeki
eski türkçe tenekede yazılıdır kısmetiniz
Ne de olsa
eseridir ulema dedemizden sarkıtılan
Hemen altında
yer almaktadır
Çiçek çiçek
dövme demir parmaklıklı
Buzlu
pencerelerine koruma amaçlı
Olgunlaşmış
pak demirden çift kanatlı bir kapı
Açıkçası
sözün kısası işte tam buracıkta
Bin dokuz yüz
yirmilerin sonlarından kalsa gerek
Münevver Nine
ve kardeşlerinden çocuklara üleştirilmiş
Maharetli
Mehmet Dede ve kalfa eşrafı elinden doğma
Kale
duvarları sağlamlığında beton,
İki katında
da sürüsüne bereket odalarıyla
Kalın ve
geniş antre ve holleriyle haşmetli
Yalnız
hanımefendi duruşuyla enikonu narin
Dilimizden
geride kalanlara çıtlatarak bitiremediğimiz
Mehabetli
bahçesiyle abidemsi bir çatı
Mehmet dedemin efsanevi malikânesi
Gerek Kazasker’e gerek Şakacı Sokak’a, gerekse Hilmi Paşa kavşağına yahut da Kozyatağı hinterlandına, doğup büyüdüğüm bu mahallelere ismini verenler kimlerdir diye çok düşünmüşümdür. İnsan bir gün geldiğinde doğduğu ve büyüdüğü o mahallelerin geçmişinde dolaştığında ve buralarının isim babası kimdir diye sorgulayıp öğrendiğinde duyabileceği mutluluğu anlayabiliyorum. Şahsen ben kendim geçmişi dolambaçsız bilmenin insana ayrı bir haz katabileceğine inanıyorum.
Büyüklerimden dinlediğim kadarıyla Kazasker Şakacı Sokak ve civarı bir zamanlar çok favori olan yerleşim mekânlarından biriymiş. Hem Erenköy, Suadiye ve Bostancı gibi yurtlandırma alanlarına yakınlığı ve buraların nitelikli sanatçılardan edebiyatçılara, sporculardan doktorlara, hâkimlerden avukatlara, başkâtiplerden konsoloslara, askeri kıtadan hükümet erkânına ve diğer bürokratlara, hem de elbette varsıl âleme, evveliyatında ise ermişlere ve bittabi günümüze sarkan ilahiyatçılarına kadar uzanan koca bir kütle ile doldurulmuş olması, ayrıca bu mıntıkanın yazlık hedeflere hizmet edecek kadar sayfiye mekânları sayılması, çevreye yüksekten bakan köşkleri, at sırtında geçen süvarilere perili öykünmeler görünüşe göre bu tablolar içerisinde çuvala sığmayacak kadar ispata dayalı malzeme bolluğudur.
Şimdi anlatmaya başlayalım bakalım... evvel zaman içinde elli beş no’dan dönüştürülerek yetmiş yedi no plaka ile mühürlü bahçe kapısının ardındaki Mehmet dedemin el emeği ve göz nuru harcı ile yarattığı konaklarına...
Merdivenköy’lü Münevver Nine’nin kendisinden ve merhum kardeşlerinden kalan son yerlerin paylaşımı da Mehmet dedemin babası Gazi Mustafa Dede henüz sağken oğullar ve tek kız çocuğu arasında yapılıyor. Bu paylaşımdan çocuklarının en büyüğü olan Mehmet dedeme iki dönüme yakın büyüklükteki bir parsel düşüyor. Takriben 1928–1929 yılları civarıdır. Öncelikle öndeki iki katlı ev yapılıyor. Mehmet dedem zevcesi Cemile Şalvarlıoğlu ile dünya evine girdiğinde bir süreliğine pederinin Sigorta Evleri muhitindeki konutunda kalıyorlar. Kazasker’deki ev tamamlanınca da buraya yerleşiyorlar. Münevver ninemiz ise ancak Gazi dedemiz vefat edince Kozyatağı'ndaki toprakları, evini, hayvanlarını satıyor ve büyük oğlunun yanına taşınıyor. Yıl 1951’dir.
Mehmet dedemizin en küçük kardeşi İhsan amcamız da Necla yengemiz ile evlenince bu evin alt katını bayağı bir zaman paylaşıyorlar. Validem ile pederim evlendiklerinin ilk yıllarında, hatta ben doğmadan bir yıl öncesine kadar, dedem ile birlikte bu evin üst katında oturuyorlar. Ancak gerek öndeki binada gerek daha sonraki yıllarda hemen arka cephesinde inşa edilen iki katlı binada yerleşme trafiği o kadar çok oluyor ki kimlerin nerelerde oturduğuna dair tarihsel bir döküm çıkarmak işi son derece zor kılıyor.
Kazasker Şakacı Sokak ile Şemsettin Günaltay Caddesi arasında kalan bu araziler gerçekten de büyük parseller ve her biri bağ-bahçe veya tarla niteliğinde. Zamanla satılan yerlere memleketin değişik bölgelerinden göç eden aileler yerleşiyor ve o kocaman bahçelerin içlerinde o dönemlerin mimarisini yansıtan olağanüstü güzel konutlar inşa ediyorlar. Bütçelerine göre kimi tek katlı, kimi iki, kimi de üç katlı yapıyorlar. Her birinin illa bir balkonu veya bahçesinde verandası oluyor. İnsanlar yerleştikçe komşuluk ilişkileri gelişiyor ve sıkı dostluklar kuruluyor. Gelgelelim insan doğasındaki hırs ve kıskançlık karakteristiği o yıllarda da hiç eksik olmuyor.
Bu nedenle iyi komşular, ‘yaramaz’ komşular ayrımı her yerde ve her dönemde olduğu gibi bu mekânlarda da ortaya çıkabiliyor. Sanıyorum bunda sadece kültürel farklılıklar rol oynamıyor. Çok uç boyutlarda olmasa da varsıllık ve yoksulluk belirleyici bir faktör olarak öne çıkıyor. Bazı evler son derece modern, bahçeler o denli bakımlı olabilirken, bazıları ahşap kâgir veya beton kâgir olabiliyor. Kimi bahçesinde çiçeklerin zenginliğine önem verirken kimi sebzeciliğe ve meyveciliğe önem veriyor. Bazısı da bahçelerinin büyüklüğüne göre hepsini yapabiliyor. Ancak her şeye rağmen komşuluk ilişkileri damardan beslenmeye devam ediyor.
Kazasker noktası bir üç ağız gibi. Uzun bir cadde Kadıköy’den Bostancı istikametine gidiyor. Aynı yönde sola kıvrım yaparak ilerleyen yol ise İçerenköy ve Bakkalköy istikametine çıkıyor. Bunlar daha çok yolcu taşıyan dolmuşlar ve otobüsler için seçilmiş güzergâhlar.
Bu bahsettiğim iki yolun ortasında ise Kozyatağı ile Şenesenevler istikametine yön alan Şakacı Sokak var. Dar bir cadde ve o evvel zamanlı yıllarda asfalt filan da değil. Sokağın her iki tarafında boş araziler yavaş yavaş dolduruluyor ve biraz önce sözünü ettiğim bahçeler içinde yer alacak tek katlı, dubleks veya tripleks evler inşa ediliyor.
Erenköy yönünden Kazasker'e geldiğinizde, Kazasker’in Şakacı Sokağı girişinden itibaren aşağı yukarı yüz metre sonra Mehmet dedemin bahçesine ulaşılıyor. Caddeye bakan cephe çok yüksek taş duvarla çevrili. Bu duvarın orta bölümünde yar alan iki kuleye kancalarla bağlanmış büyükçe ahşap dev yeşil kapılardan geçerek birkaç merdiven basamağı sonrası bahçeye inebiliyorsunuz. Nitekim cadde seviyesinin epey altında kalan bahçeye girer girmez sağ tarafta iki battal gövdeli fıstık çam ağaçları size kollarını açıyor. Sol tarafında da çam ağaçları var: biri yine fıstık veren servi cinsten ama diğerleri mavi renge çalan bodur sedir çamları ve bilhassa daha çok estetik amaçlı. Ön bahçe diyebileceğimiz bu bölümde hemen arazinin ortasına konuşlandırılmış iki katlı betonarme ev bahçeye olağanüstü ihtişamıyla egemen. Yeşil sokak kapısından bu eve kadar 2-3 m genişliğinde uzun bir beton yürüyüş yolu mevcut. Kenarlarında ise çok düzenli ekilmiş mevsimlik çiçek furyası yer almakta.
Değişik türden güller kâh kırmızıya çalıyor kâh sarıya... Tomurcuklu sahnenin arkasındaki evin göze görünen ilk görüntüsü çok sağlam ve dayanıklı bir yapı izlenimi vermesi. Üst kata binanın ön sol cephesinden aşağı yukarı 15–16 çini basamaktan oluşan merdivenle çıkılıyor. Merdivenin başlangıcındaki daha ilk basamaklardan çıkarken alt kattaki odanın yana bakan demir parmaklıklı penceresinden içerisine bakıldığında 20 m2 büyüklükte karanlık bir odayı görebilmek mümkün. Merdivenleri tırmanıp da son basamağa gelindiğinde beyaz bir ahşap kapı karşılıyor insanı. Sağ tarafına doğru buzlu camları olan bu balkona giriş kapısının merdiven basamağı genişliğinde (aşağı yukarı 1,20–1,50 cm ölçüsünde) yan ahşap duvarları da var. Sol tarafında ise hemen kapı kasasının dayandığı beton kolondan itibaren yaklaşık 25–30 m2 dar uzun bir teras alanını hem önden hem yan bahçeye bakan cepheyi çepeçevre dolanan uzun balkon demirleri kaplıyor. Bahsettiğim bu terasın üstü demir profil ve üzerleri buzlu camlarla örtülü. Aşağıdan yukarıya doğru balkonu da saracak şekilde bir köşesinden koruk asma diğer köşesinden bal yapan hanımeli kıvrılarak çıkıyor.
Bu asma tadı damağında bırakan üzüm salkımları ile coşmaktadır. Balkonun üstüne öyle bir pike yapmıştır ki dallarını birbirine kenetlenmiş kollar halinde aşağıya doğru sarkıtmak zorunda kalıyor. Üzümler olduğunda dolgun, yeşil zeytin tanesi büyüklüğündeki salkımlarına rahatlıkla erişebiliyor insan. Balkonun bir yüzünü sık dalları ve zümrüt gibi yapraklarıyla iyice kaplayan narin sarmaşık (belki de sırnaşık demeli) “hanımeli” ise baharı müjdeliyor ve çiçekleri yaz boyunca misler gibi kokuyor. Ayrıca arılar için bir beslenme kapısı. Bilindiği gibi hanımeli çiçeğinin özünü götüren arıların balı enfes oluyor.
Balkon girişindeki ahşap beyaz kapıdan içeri girip sağ tarafa dönüldüğünde iki metre veya biraz daha fazla genişlikte, camları çiçek motifleriyle dövülmüş demir parmaklıklar ile koruma altına alınmış, oldukça yüksek ve sağlam demir bir çift kapı ile karşı karşıya geliniyor. Yan duvarına gömülü yuvarlak otantik bir zil butonu var. Bu üst katın hemen girişinde genişçe bir giriş, devamında uzun bir hol, dört oda, bir mutfak, bir banyo ve bir tuvalet yer alıyor. Odalardan iki tanesi ön bahçeye bakıyor; bahçenin hem ön cephesine hem yan cephelerine bakan taraflarında oldukça büyük ahşap pencereler var. Öndeki bu pencerelerin arkasından neredeyse binanın boyuna ulaşmış üzerinde sincaplar gezinen çam ağaçları seyredilebiliyor. Antrenin hemen solunda hem balkonu hem de arka bahçeyi gören bir oda; holün bitişinde ise ahşap ve camlı bölme olarak ayrılmış küçük bir oda yer alıyor. Mutfak, banyo ve tuvalete bu holün sonundan sola bir kapı açılarak geçiliyor. Mutfakta pis havayı çeken davlumbaz niteliğinde ulu bir baca vardır. Dedem evi inşa ederken eğer olurda savaş çıkarsa ve havagazı kesilirse bu bacanın altında ateş yakılarak yemek pişirilir diye onu özel olarak bıraktığı söylenmektedir.
Evin alt katı da aşağı yukarı bu simetride planlanmış. Ancak üst katta dedem validesi Münevver Nine ve oğlu Nurettin ile oturmaktadır. Daha sonra annem ile babam evlenince, karı-koca ilkten buraya yerleşiyorlar ve evin bir odası onların oluyor. Evin üst katı yıllar sonra (yetmişli yıllarda) bizim son durağımız olacaktır. Alt katta ise çok yönlü kiracılar uzun yıllar boyunca oturuyor. Ön cephede Hikmet yenge ile Şahin amcalar, önden bakıldığında sol yan cephede Ekal familyasından Sami amca ile eşi Atifet yenge oturuyor. Hikmet yengelerin henüz iki çocukları var. En büyükleri Nihal. 1956 plakalı Ağabeyimin doğduğu zamana eş zamanlı bir kız çocuk daha doğuruyor Hikmet yenge. Belki bir zaman öncesinden, belki biraz sonrası bilemeyeceğim. Adını Zuhal koyuyorlar. Sonraki yıllarda iki kız daha ekleniyor aileye: Meral ile Betül... Sami amcaların ise ağabeyimden birkaç ay önce Atilla adını verdikleri bir erkek çocukları oluyor. Ellilerin sonunda bir de kızları doğuyor ona da Neslihan adını veriyorlar...
Zaman zamanı kovalıyor...
Daha sonraları Ekal familyasından Sami amca ve Atifet yengelerin ilk oturduğu yere önce biz sonra da İhsan amcalar geçiyorlar. Ancak İhsan amcalar kalabalık olduğundan dedem alt katı arkaya doğru büyütüyor. Bu alt katın hem arka tarafına hem de sağ yan cephesine doğru tek kat seviyesinde bir ekleme daha yapılıyor. Bir müddet sonra evin bu sağ yan cephesine Atife teyzeler kiracı olarak yerleşiyorlar. Atife teyze ile Nejat amcanın da bir erkek çocukları var. Adı Sedat. O da ağabeyimin akranı sayılır. Bu ailenin de Serap isminde kızları 1960 yılında dünyaya geliyor...
Ancak İhsan amcamız ve ailesi dışında kirada oturan tüm bu insanlar akrabamız filan değildir. Onlara yenge ve amca dememiz o yıllarda adeta bir saygınlığın ve bağlılığın sembolüdür.
< |
KAZASKER |
HİLMİ PAŞA |
> |
||||||||||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
ÖN
CEPHE ÜST KAT |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||||
|
|
salon |
|
|
salon |
|
|
||||||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
balkon |
||||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||||||||
|
oda |
|
|
|
hol |
|
|
|
|||||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
balkon |
|||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
oda |
|
|
|||||||||||||||||||||||||
mutfak |
banyo |
wc |
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||||||
ÇATI |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
ÖN
CEPHE ALT KAT |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||||
|
|
|
oda |
|
|
|
|
oda |
|
|
|
||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||
oda |
|
|
|
hol |
|
|
|
|
antre |
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
oda |
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
mutfak |
banyo |
wc |
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
|
|
|
wc |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
wc |
bn |
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
|
|
|
mutfak |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||||
|
oda |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||
ARKA
CEPHE ALT KAT |
ARKA
CEPHE ÜST KAT |
||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||
mutfak |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||
|
|
ODA |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
spor salonu |
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||
wc |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||
|
|
oda |
|
|
mtf. |
wc |
|
|
|
|
|
|
|
teras |
|
||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
hol |
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
|
oda |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
|
|
oda |
oda |
|
|
ÇATI |
|
||||||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||||||||
|
mt |
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||||||||
wc |
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||||||||||||||||||||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|||||||||||||||||||||
Arka bahçede yer alan evin de iki katlı olduğunu söylemiştim. Ne var ki on üç yıllık karısından ayrılan dedem bu evin üst katında yapmak istediğini yapamıyor ve inşaat yıllarca yarım kalıyor. Belki boşanmanın verdiği iştahsız gerekçeler, belki başka nedenler.
Alt katta yer alan bölümlerde ise iki ya da üç kiracısı olduğunu varsayabiliriz. Ne zaman gelip de yerleşmişlerdir bilmem zor. Ama öğrenebildiğim kadarıyla veya benim doğumumdan sonraki yıllara denk gelip orada bulundukları için şunları yazabilirim... Ön tarafta hiç çocukları olmamış aile, Perihan teyze ile kocası Kenan amca kalıyorlar. Eve önden bakıldığında sağ yan tarafında Toprak familyasından Hasan amca ile eşi Şerife Hanım teyze (kendisi sonradan annemin en küçük kardeşi Niyazi dayımın kayınvalidesi olacaktır) oturmaktadır. Şerife hanım teyze ile Hasan amcanın Ahmet ve Saliha adında çocukları var. Ahmet ağabey benden 15-16 yaş büyükken, yıllar sonra validemin aracılığı ile birbirlerini sevecek iki genç: Niyazi dayım ile yaşamını birleştirecek olan Saliha Abla da benden on üç yaş büyüktür. Evin alt katının sol tarafındaki bölme ise ilave çıkıntı olarak daha sonraları gerçekleşiyor.
Ön bahçeden arka bahçeye giderken (ister doğu, ister batı cephesinden, fark etmez) sınır boyunca ve değişik boş alanlarda nar, incir, erik, dut, elma gibi çok çeşitli meyve ağaçları ekilmiş. Öndeki evin arka cephesi ile diğer evin ön cephesi arasında büyük bir ceviz ağacı bulunduğu bölgeye muazzam gölge yapıyor. Yine arka evin sol yan tarafında bir fıstık çamı arka tarafında da hurma ağaçları yer alıyor. Bahçenin bitimindeki dere kenarına doğru, dut, incir, ayva ağaçları değişik bir renk oluşturmuş. En dipte ise kızılcık ağacı kuşburnu çiçeklerini andırıyor. Ve rüzgâra kendisini bırakıp da şakırdayan yaprakları ile söğütler, kavaklar ile ona iri yapraklarıyla alkış tutan ulu ceviz ağacı. Arka evin sol yan cephesinde ayrıca bir de kuyu var. Babam, Mehmet dedeme kolaylık olsun diye sonraları ona bir de tulumba ilave ediyor; bahçeye ektiklerini artık kuyuya daldırarak çektiği kovalardan değil de bu tulumbanın pratikliği sayesinde işlerini daha hızlı ve daha meşakkatsiz görebiliyor.
Dedem marangoz dükkânının haricinde bahçe ile uğraşmayı, ekip biçmeyi çok severdi. Komşu sınırlarına yakın arka bahçe bu işler için ideal sayılmaktadır... Kendi babam da dedemin ölümünden sonra bu bahçecilik sevdasına kendisini öyle kaptırmıştı ki her sabah işe gitmeden önce çok erken saate kalkar, ya toprağı beller ya da bir şekilde düzene sokmaya çalışır veya bahçenin sulama işlerini görürdü...
Nice
evleklerin ve konakların arasında
Daha çok
anlatacağız Mehmet Sayman konağı
Dededen torun
torbaya malikâne yadigârı
Mukallit Şakacı
sınırında taş duvarlar ötesinde
Çamlıklar,
ulu cevizler, zerrin çiçekler
Nergis
fideler, zerzevat bahçeliğe örtünmüş
Matuh,
ihtiyar ve emekli… bir o denli gizemli
Maskelenmiş
çatılar altında yaşamış
Hüzünlerde
bile neşeye çalmasına bilen
Dirlikli
düzenli mütevazı…
Berhudar ve
bahtiyar konak sakinleri
Sanırsınız
böyle bir müştemilat ancak
Masallarda
olur beşikte yatan kuzu misali
Ve tüm
bunların geride bıraktığı sırmalı anılar
Sürecek tüm ihtişamıyla, selvi boyu al yazmasıyla
Gün geliyor bazen işim düşüyor bazen eş, dost, akraba ziyaret sırası geldi diyorum. Bu sebebi önüme kattığımda Kazasker’imi düşlüyorum, yolum Şakacı Sokak’a düşüyor... Düşünce de ah o mazi, o geçmiş anılar sökün ediyor, film şeridi içinde birer birer sökülüp geçiyor. Çocukluğumun Kazasker’i bu kadar mı değişmeliydi! Şimdi oralara buruk ve düş kırıklığı içinde bir hicran gönülle bakakalıyorum... Anlam veremiyorum... Şakacı Sokak, Kazasker’den ta Kozyatağı’na ne kadar başkalaşmış!..
Artık hiç şüphem kalmadı. Haydin es geçiyorum o ninelerimin dedelerimin yirmili, otuzlu yıllarını... Haydin es geçiyorum o pederimin ve validemin akran olduğu kırklı yılları ve ellili yılları... Evet, artık hiç şüphem kalmadı... Kırk yılı aşkın öncesinin bu muhitleri, besbelli, büsbütün silinecek. Aşikârdır, bu ve benzeri edebiyat içinde arşive yüklenecek... Oysaki o Kazasker Şakacı Sokağı ve civar semtleri kendisinden önceki Kazasker Şakacı Sokağı’na ve civar semtlerine tıpatıp benzerdi... Ve ister inanın ister inanmayın tarihi siluetini taşyürekli canavarlara karşı her zaman eksinlikle ve olduğu gibi koruyordu. Hangi açıdan bakarsanız bakın, henüz geçen yüzyılın başından, hatta geçen yüzyılın sonundan imler, tarihten ağrılı izler sırtlamaktaydı...
Bahse girerim, altmışlı ve yetmişli yıllarda dahi herhangi bir sokaktan yürüyerek geçerken, cumbalı ahşap evler çıkardı karşınıza... Tarihi kucağını açar kişilikli konukseverliğini sunardı... Her birinin kim bilir ne hikâyesi vardı da sizi yolunuzdan alıkoyup anlatmayı yeğlerdi... Balkonu kâh ahşap yontulu, kâh çinkolu, ahşabıysa lâlettayin nakışlı... Eve kurmay sahiplenen oyma saçakları, bahçesinde taş duvarları ve demir kapıları, ayrı özelliklerde desene batırılmıştı... Şimdi eciş bücüş sanat yoksunu gökdelen kırmalarının sardığı bu cabir yol üzerinde, mimarisi bir göksel evden bir başka büyüleyici dekoratör eve birçok bahçeli saltanat kurmuştu. Velhâsılıkelâm, Malta taşından “Köşk” yavrusu bu hanedanlıklar devrini çoktan presbit bilinçlere kilitlemiş, tarlalardan bugüne sadece yanık sesler yankılanmaktadır... Bir bakın bakalım nereden nereye gelmişiz... Acaba siz bu kor sesleri duyanlardan mısınız?..
Seref Sayman
Babaeski, Ekim 2018 -Eylül 2020
(*) Önceki Makale: Take Your Love Give I to Me ~
Al Aşkını Ver Beni
(*) Sonraki Makale: Story of Previous Asylum ~ Evvel Barınaklar Masalı
***…***
[ÖNCEKİ] << [ŞAKACI SOKAK] >> [SONRAKİ]
>>> [İçerikDizini]
***…***