Lojistik Planlama: Tasavvur Ettiğim Konaklama

 

**KAMP~2017-002** 

Uzun turlar yaparken her gece konaklamaya müsait bir yer bulmak, geceyi sorunsuzca geçirip iyi bir uykunun çekilebileceği bir kamp alanını keşfetmek bisiklet turlarının en stresli kısmıdır. Yine de benim tercihim en fazla wild kamping yapmaktan yana. Sadece ücretsiz ve sınırlamasız olduğundan değil elbet, aynı zamanda mümkün mertebe huzurlu bir ortama ve/veya muhteşem manzaraya eşlik edilebilir olmasından dolayı. 

Zaman zaman bir şehrin, bir kasabanın veya bir köyün yakınlarında bulunan bir yerleşim alanını gözüme kestirebilir ve orada dikkat çekmeden, gizlice kamp atabilirim; ancak bu wild kamping kadar güvenli olmayabilir. 

Ayrıca avantajlarından faydalanabileceğim diğer opsiyonlar da var: ücretli veya en azından ekonomik fiyat tarifeli kamp alanları, moteller, oteller, pansiyonlar, kamu lojmanları, sosyal konutlar, öğretmenevleri, öğrenci yurtları, hosteller, apartlar, warmshower ve konuk evleri gibi. 

Wild kamping; dağ başında ya da yoldan, medeniyetten tamamen uzakta doğanın en güzel fakat ıssız, tenha yerlerinden birine gidip özgürce doğayla barışık biçimde kamp kurmaktır. 

Stealth kamping; kısaca dikkat çekmeden gizlice yapılan bir kamp türüdür ve genellikle insan popülasyonunun varlığına yakın bulunan alışılagelmemiş (pek de tiryakisi olmayan) bir yerde kimseciklere çaktırmadan, sinsice ve sessizce geceyi geçirmeye denir. 

Başını sokacak bir dam/çatı; kamp yapmanın güvenli ve elverişli olmadığı koşullarda, bir sıcak duşa ihtiyaç duyulduğunda, konforlu bir yatak özlemi çekildiğinde dört duvar arasında en şahane barınma şeklidir. Oteller, pansiyonlar, sosyal konutlar vb. genellikle çok pahalıdır ya da en azından iktisat cephesini zorlayabilecek tarifeye sahiptir. Diğer taraftan, hosteller, yurtlar, warmshowers gibi konaklama üniteleri her yerde mevcut değildir. 

Benim favorim ve en yüksek öncelik tanıdığım kamp türü doğada çadır kurmaktan geçiyor. Bir açıdan stealth, yani herhangi bir yerleşim yerine yakın gizlice yapılan, kampinge de sıcak bakıyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi ancak acil bir konaklama ihtiyacı duyduğumda tesisleri tercih edebilirim. Ne var ki, odaları genellikle birden fazla kişiyle paylaşılan hosteller olsun, warmshower veya öğrenci yurtları olsun bana hitap etmeyen şeyler. Böyle yerlerde rahat etmemin imkânı hiç yok. Her şeyden önce oda, yatak, dinlenme seansı, hijyen ve sağlık koşulları, tv izleme, müzik dinleme, sakin bir ortamda kitap okuma, yol anılarını yazma konularında rahatlığına düşkün biri olarak ben yalnız konaklamayı seviyor ve çift kişilik odalarda bile tek başına olmayı tercih ediyorum. Bu yüzden odaları, wc-banyoları paylaşılan barınma tesislerini listemden çıkarıyorum. 

Öte yandan, eğer yolumun üstünde ücretli bir kamping alanı bulunuyorsa bu büyük ihtimalle yakınlarında gizlice kamp yapabileceğim bir yer bulma olasılığına sahip olabilirim anlamına da gelmektedir. 

Şüphesiz tesisler de güzel bir çözüm; ancak ben sınırsız bir banka hesabıyla, kredi kartıyla yolculuk yapmayacağım. Emekli bir şahsiyet ve gelir dayanağı sadece ayda kazandığı sabit yaşlılık aylığı ile yollara koyulmayı kafaya takmış bir bisiklet turisti olarak, sanırım en parlak fikir bagajımda iyi bir çadırı taşımaktan geçiyor. 

KAMP YAPMA İpuçları ve tavsİyeler 

Açıkçası, bisiklet yolculuğu maceralarım günün sonunda kamp yaparak konaklamaya bel bağladığına göre bu kamping temasına çok sık değineceğim demektir. Bu nedenle “KAMP” adıyla ayrı bir sayfa oluşturdum. İlgili yazılarımı buradan takip edebilirsiniz. 

Evet, bir bakıma bisiklet turlarında öne çıkan kamp yapma hadisesi caydırıcı, göz korkutucu olabilir. Ama uzun vadede en tatmin edici deneyim yöntemi olduğuna hiç kuşkum yok. Üstelik doğada yaşayacağım her bir deneyim, tecrübeme tecrübe katacak ve mutlaka büyük bir keyif almamı sağlayacaktır. Yine de şu noktalara dikkatle eğilmenin zamanı: 1) Barınma; 2) Yemek; 3) Su ihtiyacı; 4) Güvenlik... 

*İyi bir başlangıç için iyi bir Çadır... 

Bisiklet yolculuklarımda kullanacağım çadır, en az üç mevsime uygun, su geçirmez sağlam kumaştan üretilmiş, hafif ağırlıkta ve hacim bakımından kolay taşınabilir olmalı. 

Evimin deposunda bulunan ufaklık çadır sadece yazlık amaçlı kullanılabildiğinden yapacağım uzun turlara uygun değil. Dolayısıyla yeni bir çadıra ihtiyacım var. Bilhassa tercih edeceğim çadır, yenilemeye çalıştığım şimdiki uzun yolculuklu hayatımda yeni evim gibi olacağından turlara uygun daha sağlam, dayanıklı ve daha güvenli bir yoldaş olmalı. Sadece beni değil, yanımda taşıyacağım ekipmanları, heybeleri ve gerektiğinde bisikletimi her türlü dış etkenlerden, tehditlerden koruyabilmeli.

*Eyvallah, Kıyafetlerim de beni saklamaya hazır! Ne şanslıyım ama! 

Turlarda konaklarken en uygun, en rahat kıyafetleri giymek hem kamping konforunu artıracak, hem de ‘lüküs hayat’a erişmemi sağlayacaktır. 

Serin gecelerde kat kat giyinmek iyi bir çare olabilir; ancak sahip olduğum eşofman takımı beni gecenin ayazına karşı koruyacak, uyku tulumumun içinde sıcak tutacaktır. Ayrıca kamp alanında ateş yakma, yemek, çay/kahve yapma, oturup dinlenme, manzara seyretme, kitap okuma gibi faaliyetlerim esnasında da hava serin olsun olmasın eşofmanla dolaşmak güzel bir çıkar yoldur. 

*Yiyecek malzemesi... Pişirmek ya da pişirmemek? İşte bütün mesele bu... (Good old Sherefpeare!) 

Kimilerine pek şaşırtıcı gelebilir ama ben bisiklet yolculuklarımda her zaman bir kamp ocağı taşımam gerektiğine inanmıyorum. (Çocukluğumda yaşadığım bazı lanet tecrübelerden dolayı gaz ocaklarından, tüplerden feci tırstığımı itiraf edebilirim. Çok sıcak havalarda heybelerim içinde saatli bomba taşır gibi bir kamp ocağını taşıdığımı bilmek bana neler çektirir şimdiden düşünmek bile istemiyorum.) Açıkçası, bir ocak taşıyıp taşımayacağımı takip edeceğim rotalar, bütçem, güzergâhım üzerinde konaklayacağım doğada kamp ateşi yakıp yakamayacağım gibi çevresel motifler belirleyecektir. (Nihayetinde doğada olmak doğal koşullardan beleş faydalanmayı öne sürmüyor mu?) 

Aklıma gelmişken söyleyeyim; ben hatta çok uzun bir süre bir ekmek somunu, bir kavanoz fıstık ezmesi, biraz peynir, zeytin ve kurutulmuş salamura et, ton balığı, barbunya konserveleri, konserve makarna, bir mini paket sebze çeşidi ile yol alabilirim. Hı-hı, su kaynatmaya, ocakta pişirme işlemine geçmeye lüzum bile yok! Hatta şimdi pek de revaçta olan Yayla’nın hazır yemekleri var. Aç poşetin ağzını, çal kaşığı içine, ye-ye-ye... 

Canım çay ya da kahve mi istedi? Termosum var. Alırım sıcak suyu herhangi bir köy kahvesinden, olmadı çalarım bir yurttaşın hanesinin kapısını, kendisinden birazcık sıcak su kaynatmasını rica ederim. Bu dilenmek değil, gayet insancıl bir manevradır. Demokrasilerde çareler tükenmezse bende de çözüm yolları hiç bitmez. 

*Ek Besinler... Ekstra takviyeye dayanamam; atıştırmalık aperatif, kuruyemiş, enerji barları gidon çantamın vazgeçilmezleri olacaktır. 

Tıpkı su gibi, pedallı hayatta çok az değil, çok yemenin yararı var. Enerji kaybını başka türlü önleyemezsin. Doğru beslenmek çok önemli. Bu yüzden dopdolu bir kuruyemiş çuvalını ve protein kaynağı birkaç çikolata barını depolamakta hiç zarar yok. Üstelik hayat sürprizlerle doludur, hiç beklenmedik bir anda yiyecek malzemesinin tükendiği noktalarda, haznemdeki bu aperatifler, iştah açıcı yiyecek kütlesi Hızır gibi yetişecektir imdadıma, aç kalma riskini bertaraf edecektir. 

*İlave SU taşıma... 

Bir bisiklet turisti için içilebilir su en temel ihtiyaçlardandır. Mataralarımda (termos dâhil) az miktarda su bulundurmaktansa ihtiyacım kadar ve hatta biraz üstünde suya sahip olmak her zaman daha mantıklı bir işmiş gibi geliyor bana. Yani aşırı yük yapacaklarını bilsem bile içilebilir su noktasına erişilemediği yerlerde risk almak istemem. Gerçi yurdun su kaynakları oldukça fazla. Çeşmeler hem yol üstlerinde, hem de köylerde bulunabiliyor. Ancak kamp kuracağım yere varmadan önce yeterli suyu yanımda bulundurmalıyım. Hem içme suyu olarak hem de yemek yaparken kullanmak için. Ayrıca WC, duş, bulaşık benzeri hijyen temizliğinde de gerek olacaktır. 

Ertesi güne uykudan uyanınca insanın ağzı kuruyor, bir damla suya bile ihtiyaç duyuyor. 

Bana gelince, ben günde en az 2-3 litre suya ihtiyaç duyuyorum. Sıcak havalarda pedallarken bu miktar ikiye katlayabilir. 

*Sürpriiiiz... Önceden telefon edip yerimi ayırttırmalı mıyım? 

Yolda ilerliyorum. Gözüme çadırımı kurabileceğim bir kamp alanı görünmüyor. Ya da an geldi kafama estiğini yapmak istiyorum... Google dedeye bakıyorum çevrede bir kamping tesisi var mı diye? Diğer alternatifler ne ola ki? Otel, motel, pansiyon? Bir öğretmenevine ne dersin? (Hemen hemen her ilçede mevcut gibi.) 

Nasıl bir plan yapabilirim?

Kendilerini arasam mı? Rezervasyon yapmak iyi bir fikir mi? Yoksa... yoksa... Sürpriiiiiz; ben  geldim, diyerek çat kapı mı dalmalıyım? 

Vay canına, bu da bana kaldı ya!!!  

*Araştır, Keşfet & Etüt ederek prosesi tamamla... Hiç kuşku yok, gideceğim rotayı önceden belirlemek her zaman bir artı puandır. Yoksa bilinmeyene doğru yol almak tam bir macera olsa da beklenmedik sürprizlerle karşılaşma olasılığı hayli yüksek. 

Doğrusu ben projemin kapsamında yer alan güzergâhlar üstünde nerelerde konaklayabilirim diye enikonu araştırma ve yerleri iyice saptama taraftarıyım. Ücretli kamping tesisleri wild kamping veya stealth kamping yapmam mümkün olmayacak yerlerde her zaman başat alternatifim. Ama fiyat performansı, söz gelimi yerel bir öğretmenevininkine benzer bir ifade taşıyorsa o zaman tabi ki ikincisini tercih ederim. Dahası çevrede diğer alternatif konaklama birimlerini de not edeceğim ki gün sonum gümbürtüye gitmesin. 

Bu bahsi geçen ücretli kamping tesisleri, ya da doğal kamp yerleri yüksek rakımlarda mı yer alıyor? İklime kontrast geceleri çok soğuk geçer mi? Yoksa sahil kıyılarında, deniz kenarlarında mı bulunuyorlar? Yiyeceğimi yaban hayvanlardan korumak için nasıl bir kap kacak kullanmalıyım? 

Çözümler yarattıkça yıldızlar altında çok daha renkli rüyalar görme fırsatını yakalayabilirim. 

*Aman tanrım, Karanlık lordu! Hey dostum, azcık olsun ışık lazım bana! 

Karanlığı sevmem. Ama karanlıktan çok nadir korkarım. Karanlığın örttüğü tamtakır bir sessizlikte çıt diye çıkan sesler yüzünden ani korkularım biraz daha katlayabilir. İnsani duygudur ürpermek. Hazırlıklı olmalıyım. Sanırım aydınlatma gereçleri olarak heybeme en az iki ışık kaynağını tıkıştıracağım. Örneğin, bir adet el feneri bir adet de kafa lambası. Her ikisi de, ola ki gece sürüşleri yapmak zorunda filan kalırım, oldukça kullanışlı aletler. 

Gece karanlığı bastığında kamp alanında çevreyi olabildiğince zahmetsiz şekilde görebilmek bir güvenlik meselesidir. Yedek pillerim ise her zaman yanımda hazır olmalıdır.

*Acil bir Durumda panik yapmaya gerek yok; sakin kalmalı ve soğukkanlılığı korumalı... 

Bu aralar ne kadar telefon kullanmaya karşıysam da uzun turlara çıktığımda yanıma alacağım cep telefonu biliyorum gerektiğinde hayat bile kurtarabilir. Zaten yakınlarıma sürekli nerede olduğuma dair konum bilgisini atarak paylaşımda bulunmalı ve devam edeceğim güzergâh hakkında güncel bilgiyi kesintisiz vermeliyim. Ayrıca yol bulma ve yol koşullarına ilişkin diğer enformasyon gereksinimleri için ciddi bir navigasyon aleti edinmek, bir pusula, bir düdüğe, bir ilkyardım setine sahip olmak kadar önemli. 

*Pratik, Pratik, Pratik! İçinden geçtikçe tecrübelerim artacak bir öncekine göre daha iyi olduğumu fark edeceğim. 

Bisikletle Türkiye yolculukları hazırlığımı son sürat yaparken evimin çimli bahçesi ne güne duruyor? Yani uzun mesafeli turlara çıkmadan önce, çadır kurmak ve kamp tecrübesi edinmek için bundan daha iyi bir fırsat olabilir mi? Üstelik pek de eğlenceli olabilir. Tamam, bazı komşularım bana biraz manyak gözüyle bakabilir, “Bu adam çıldırmış mı ne, ne yapıyor böyle?” diye dedikodu yapabilirler. Ama kimin umurunda! Varsınlar baksınlar, varsınlar gammazlık yapsınlar. 

Hadi diyelim asabi komşularıma göz rahatsızlığı yaratmayayım dedim ve sürdüm bisikletimi en yakınımdaki sahile. Zaten 150 metre aşağımda dünyanın en güzel denizi yatıyor. Yok, orası da hırçın komşularımın gözüne batabilir diye düşünürsem Saros Körfezi boyunca kamp atacak o kadar güzel yerler var ki! İşte oracıkta herhangi bir noktada yerleşir, çadırımı kurar, ateşimi yakar mangalda sucuğumu yapar bir şişe kırmızı şarabımı açarım. Bazen de kamp ocağımı çalıştırır makarnamı, bulgurumu yaparım. Uykum mu geldi? Kim bilir belki de çadırımın içinde, kimi zamanlar da dışarda uyurum. Böylece hangi ekipman iyiymiş, hangisi fenaymış, daha neye ihtiyacım olurmuş, görerek, yaşayarak öğrenirim. Gerçekten ihtiyacım olanlarını yanıma almaya başlar, geri kalan takım taklavatı evde bırakırım. Çok yük çok işkence demektir. Acımasız bir durum yani. Kendime bu kadar zulüm yapmama gerek yok. 

derİn uykuda veya uykusuz geçen geceler 

Eğer sürüş günlerim arasında kuvvetli uyku çekerek dinlenirsem o turdan daha fazla keyif alacağım inancını taşıyorum. Bu demek oluyor ki; eğer yolculuklarımın çoğunu doğada kamp yaparak geçirecek olursam, iyi bir uyku modunda uyuyarak dinlenmek bazen elde edilmesi zor bir durum olacaktır. Özellikle bulunduğum yerden kesinlikle rahatsızlık duyacağım zamanlar. Çekincenin önüne geçmek ancak sabahı bulmakla çözülecek bir şey. Tersi bütün geceyi tilki uykusunda geçirmeme sebebiyet verecektir. 

Açıkçası ben yerini sıkça yadırgayan ve uykuya dalmak için koyunları geriye tane tane sayan mızıkçı karakterlerden değilim. Bulunduğum yere, sert zeminmiş, otmuş, kummuş, toprakmış demem yattığım hemen her yatağa uyum sağlarım. Yastıkla ise son derece entegre olmuş, barışık bir kişiliğim vardır, hemen oracıkta uyuyakalırım. 

Yine de kendime bisikletli turlarımda doğada konaklarken iyi bir gece uykusu çekebileceğim şartlara yardımcı olabilecek psikolojik bir kontrol listesini hazırladım 

*Başımı sokacak bir ‘evim’ var... 

Wild kamping olsun, dikkatlerden uzak veya ücretli bir kamping alanında konaklamak olsun barınmak için bir takım seçenekler mevcut: çadır, küçük sığınak, açık havada gecelemek, göçebe çadırı, oba çadırı, katranlı muşamba tente vesaire... Yalnız burada önemli olan konu salt konforlu bir şekilde barınmak değil, aynı zamanda kalınacak yerin hissedilir ölçüde tehditlerden uzak güvenli bir yer olması. Örneğin, aşırı klostrofobik duyguların baskın olduğu anlarda, küçük bir sığınak bana dapdaracık gelebilir ve içimi daraltır. Eğer sivrisineklerin cirit attığı bir yerde kamp atmaya kalkarsam, havadar bir tente ideal olmaz. Yoksa hamakta bile uyurum ben. 

Gerçi, benim fikrim her zaman takdir edebileceğim boyutlara sahip bir çadırda konaklayıp geceyi rahatça huzur içinde geçirmek. İşte bu yüzden alacağım çadır en azından iki kişilik olmalı. Sadece kendime yeterli bir alan yaratmak için değil, özel eşyalarımı korumaya almak ve gerektiğinde bisikletimi de içinde yatırmak için. Baktım ki, kritik derecede yaşamı tehdit eden unsurlar bölgede hâkim, (ama iki ama dört ayaklı fark etmez), evimi aratmayacak kadar sıcacık, yalın ve güvenli, dört duvar arasında konforlu konaklanabilir bir barınak daima iyi bir alternatif olarak akılda kalacaktır. 

*Sorunsuz bir Uyku Tulumu... 

Uyku tulumu gece şartlarında termometre ısısı düşeceğinden her halükarda iyi bir seçimle tedarik edilmiş olmalı. Yani hem sıcaktan pişirmeyecek hem de ayazdan üşütmeyecek kadar iyi bir kumaştan ve hafif olmalı. Baktım ki sıcak basıyor, içinde pişiyor, terden geberiyorum, e yapacak bir şey yok, fermuarı açar, kendimi serinlemeye bırakırım. Baktım ki uyku tulumum yetersiz kalıyor, dişlerim takır tukur birbirine vuruyor, bedenim titriyor, donma krizi geçiriyorum, e yapacak bir şey yok, kalkar üstüme yünlü pijamalarımı, eşofmanımı, angora yününden kazağımı ve anorağımı giyer, başıma da kışlık beremi geçiririm. Keyfim bilir. 

Aslında bahar ve yaz ayları fazla sorun çıkartmaz. Hatta dışarıda bile uyku tulumuyla uyuyabilirim. 

Gözden kaçırmamam bir diğer husus da çok sevdiğim büyük çaplı çadırlar serin sonbahar ve sert kış gecelerinde ciddi ısı kaybına maruz kalabilir. Böylesi durumlarda fazladan biriyle çadırı ısıtmak hiç de fena bir fikir olmayabilir. :)) Katkı katkıdır, değil mi ama? 

*Şişme Yastık... 

Tamam, kuş tüyünden olmasa da çadır âleminin konforlu bir parçasıdır yastıklar. 

Kendi kendine şişen yastıklar yanında ağızla, pompayla şişirilen yastıklar da var, üstelik çok pahalı sayılmazlar. İyi bir uyku çekmek için çok idealdirler. Hafif, kolay taşınabilir ve hiç yer kaplamazlar. 

*Yer Seçimi... 

Emniyet açısından asla aceleci davranmamam gereken bir konuya temas ediyorum şimdi. 

Ne kadar şahane bir kamp donanımına sahip olursam olayım, gittiğim güzergâhta doğru bir yer tercihinde bulunmazsam eğer, başıma bin bir dert alabilirim demektir. Sadece güvenlik bakımından değil çadırımı konforla kurmak açısından da önemlidir bölge ve zemin seçimi. Sulardan uzak durmalı, zemin asgari ölçüde yumuşak veya bedenime rahatsızlık verecek kadar sert olmamalı. Eğim de bir hayli önemli. Yağmur yağarsa akan sular çadırımın içine dolabilir ve ben bir pupa yelkenli gibi uzak diyarlara doğru yelkenleri fora edebilir, deniz aşırı bir yolculuğa açılabilirim. 

Kayalıklardan ise uzak yere kurmalıyım çadırımı, yoksa aşağıya yuvarlanabilir taşların, kayaların üstüme doğru inişe geçmeleri riskine maruz kalabilirim. 

Ha bir de parlak ışıkların, yüksek seslerin kaynağından epeyce bir uzaklıkta olmalı, kalabalık insan topluğu ile arama geniş çaplı bir mesafe koymalıyım. Ayrıca karayollarının geçtiği asfaltın hemen yanı başına, diskoteklerin, barların ve hatta içkili âlemi abartıp taşkınlık yapan magandaların kontrolden çıktığı yerlerin civarına çadır kurmamam gerektiğini söylememe bilmem lüzum var mı? 

Diğer taraftan çadırımı kuracağım kamp alanına kolayca ulaşan iyi bir patika yolun olması da önemli. Yoksa doğa beni çağırıyor diye dikenli çalıların, bedenime veya bisikletime zarar verebilecek tuhaf ağaçların sık olduğu, sivri uçlu taşların, kaya parçalarının ilerleyişime mani olabileceği hemen her şeyin arasından güç bela geçip enerji kaybetmemeliyim. 

Bütün hikâye en özlü bir şekilde kamp yerine kavuşmak ve elverdiğince huzurlu bir ortamda keyifli kamp yapmaktır. 

gerİye ne kaldı? 

Son olarak önemli noktalardan bir tanesi de yolculuklarımı planlarken: konaklayacağım yerlerin seçiminin programımın bütünselliğini koruyabilmek açısından kritik önem taşıdığı gerçeğidir. Gelecek haftalarda, aylarda bu gibi konuları enine boyuna düşünüp üzerinde çalışacak ve çözümler üreten bir dizi yazılar kaleme alacağım. Nihai aşamada bir planlama tablosu çıkaracak ve gideceğim güzergâhlarda farklı konaklama ihtimali olan yerleri sıralayacağım. 

Bununla birlikte, Türkiye konaklama hizmetleri sunan yerler bakımından şaşırtıcı oranda zengin bir içeriğe sahip. Yani endişeye mahal verecek kadar açıkta kalma olasılığı neredeyse sıfır. Ancak internette yayınlanan alakalı web sitelerinde görülebildiği üzere, beklentiler açısından doyurucu bilgiler tesisler tarafından pek verilmiyor; yalnızca buralarda daha önce konaklama tecrübesi yaşamış insanların alt alta sıralanmış bir takım yorumlarından elde edilebiliyor bu şahsi bilgiler.  

Kim bilir belki en güzeli ‘sınama ve yanılma yöntemi’ ile yaşayarak deneyimlemek. Ve elbette her şeyi belirleyecek olan mali bütçe olduğuna göre daha akılcı bir çalışma yapmak da bir o kadar kaçınılmaz. Zaten bu “KAMP” sayfası bunun için yataıldı. Bisikletli yolculuklarımda yaşayacağım tüm kamp deneyimlerimi anı-yaşam-yol hikâyeleri tadında burada paylaşacağım. 

Bir sonraki KAMP macerasında görüşmek üzere...

Doğaya adanmış kalpten Sevgilerimle,

Gezenti Bisiklet  

***…*** 

(*) Önceki Makale: Lojistik Planlama: Tahayyül Ettiğim Nevale

(*) Sonraki Makale: Bisiklet Yolculuklarımda Nasıl Temiz Kalacağım? 

***…*** 

[ÖNCEKİ] << [KAMP] >> [SONRAKİ] 

>>> [iÇERİKdİZİNİ] 

***…***