Pedallar Birinci Tepe'yi Keşif İçin Çevriliyor


Pire🚲 ile Galata Köprüsü yanı başında, Karaköy rıhtımında tura hazırlık

 Pire🚲 ile TARİHİ & KÜLTÜREL MİRASIN İZİNDE

İstanbul bir aşktır, bir masaldır, bir fabl. İstanbul’u gören sevdasına tutulduğu aşkını ömrü buyunca unutmaz, yaşadığı sürece onu hep arar durur... #pire🚲 ile İstanbul gezileri... 

İlk turumu Birinci Tepe de denilen tarihi Sultanahmet Meydanı’nda gerçekleştirmek üzere yola koyuluyorum. Hedef destinasyonum Galata Köprüsü’nden Milyon Taşı’nın bulunduğu paftaya ulaşmak. Orada, o başlangıç noktasını seçmek dünyanın en kolay işi olsa gerek. Yerebatan Sarnıcı’nın yanındaki Milion Taşı asırlar önce “Nereden başlayacağız?” sorusuna cevap vermek için dikildi... 

Evet, aslında turuma da taşın bulunduğu noktadan başlayabilirdim. Fakat ben her zamanki muhalif tavrımla farklı bir lokasyon tercih ediyor ve tarihi yarımadaya yapacağım tüm turlarımın başlangıç noktası olarak kullanacağım GALATA KÖPRÜSÜ’nden pedallamaya başlıyorum...

[📷 Eminönü, Ağustos 2018.]

Galata Köprüsü’nü geçerken bir yanda manzaranın doyumsuz güzelliğini seyrediyor, diğer yanda sabahın erken saatlerinde yerlerini almış balıkçıların kısmet sepetlerine hayranlıkla bakıyorum... 

Köprünün ucundaki EMİNÖNÜ olarak bilinen bölge, İstanbul’un renkli ve hareketli günlük hayatının odak noktasıdır. Çocukluğumda da böyleydi. Değişen fazla bir şey yok. Sadece boğaz turları satmaya çalışan ipsiz sapsız takımın sarkıntı halleri olmasa daha güzel olacak. Bildim bileli burası gün boyu ve akşam saatleri yaya ve araç trafiği köprü ve Haliç’in sağ kıyısına paralel anayol boyunca akar durur, birbirini kovalayan vapurlar, motorlar şehrin merkezini Boğaz’a, Marmara’ya, Adalar’a ve Haliç’in iskelelerine bağlayarak Galata Köprüsü çevresinde gider gelir...

[📷 Rüstem Paşa Camisi, Eminönü, Ağustos 2018.]

Galata Eminönü alanı Bizans İmparatorluğu’nun geç dönemlerinde çeşitli İtalyan şehir devletlerine verilmiş, bunlardan bazıları daha 10. Yüzyılda ticari imtiyazlar elde etmişti. Galata Köprüsü’nün sağ tarafındaki pazarların bulunduğu alan Venediklilerindi. Köprünün hemen solunda kalan bölge Amalfililerin, daha ötesi de Pisalıların ve Haliç'’in diğer tarafındaki Galata’da da imtiyaz sahibi olan Cenevizlilerin elindeydi. Bu haris İtalyanlar hem birbirleriyle hem de Bizanslılarla sık sık savaşmış olsalar da, şehir son kez savunulurken Yunanlıların yanında cephe almışlar ve birlikte dövüşmüşlerdir. Fetihten sonra bu İtalyan şehirlerinin Stambol’daki imtiyazları son buldu; sadece Cenevizliler Galata’da bir yüzyıl kadar kısmen özerk bir varlık sürdürebildiler... 

RÜSTEM PAŞA CAMİSİ çevresindeki birkaç hanın Ortaçağ'da Venediklilerce atılmış temellerini saymazsak, bugün Eminönü’de bize şehrin renkli Latin dönemini hatırlatacak hiçbir iz kalmamıştır...

[📷 Eminönü, Ağustos 2018.]

Esnaf uykuda... Kimi kalkmış dükkânının önünü süpürüyor... Pire🚲 de “dostlar alışverişte görsün” diyor...

[📷 Yeni Cami, Eminönü, Ağustos 2018.]

Galata Köprüsü’nün hemen önünde, şimdi YENİ CAMİ’nin bulunduğu alandayım. Önceki asırlarda Venedik ve Amalfi imtiyaz bölgeleri arasında sıkışmış bu alan Yahudi yerleşim bölgesiydi. Burada ikamet eden Yahudiler, 8. yüzyılda Ortodoks Yahudilerle bağlarını kopartmış olan ayrılıkçı Karaim mezhebine bağlıydılar. Karaimler bu bölgeye 10. yüzyılda İtalyanların ilk imtiyazları elde ettikleri zamanlarda yerleşmiş gözükmektedir. Ancak Karaimler bölgede İtalyanlardan daha uzun süre kalmayı başarmışlar, Yeni Cami’nin son inşası sırasında alan genişletmek için tahliye edildikleri 1660'a kadar varlıklarını koruyabilmişler. Sonrasında, az sayıdaki torunlarının bugün hala yaşamakta olduğu Haliç’in diğer yakasına, 3 km ötedeki Hasköy’e yerleşmişler.

[📷 Eminönü Meydanı, Ağustos 2018.]

Ben ne zaman EMİNÖNÜ MEYDANI’na gelsem, ya da buram buram ızgara balık kokularına karışmış kalabalık rıhtımının yanı başından geçsem, aklıma hep o tarihin asude zamanları gelir ve kendime “nereden nereye” sorusunu sorarım... 

Bizans döneminde bu bölgede ve az önce yola çıkış yaptığım karşı kıyı Karaköy’de Yahudiler yerleşmişti. Bir önceki paylaşımda belirttiğim gibi, Bizans Yahudileri, Karaim kolundan geliyorlardı. Bu kolun Türk kökenli olduğu iddiası da vardır. Ve belki de “Karaköy” adının aslı yine söylendiği gibi “Karai Köy” olması kuvvetle muhtemeldir. 

Fetihten sonra İstanbul’un ilk ‘apartman’larının Yahudiler tarafından yapıldığını, arsa bulamadıkları için normal olarak 3 ya da 4 katlı olan klasik binalar yerine 6 ila 7 katlı ahşap binalar kondurduklarını biliyoruz. Eski Denizcilik Bankası’nın binası içinde kalan havra ise çoktan tarihe karışmıştı. Şimdi buraya başka bir kurum gözünü dikmiş faaliyetini sürdürmekte; ne Hasköy’e göç ettirilen Yahudilerden eser var ne de havralarının kendisinden...

[📷 Mısır Çarşısı, Eminönü, Ağustos 2018.]

Yeni Cami külliyesinin en önemli binası şüphesiz caminin güney ile batısındaki ‘L’ biçimli hoş bir yapı olan MISIR ÇARŞISI’dır... 

Sermayesi Kahire’den alınan vergilerden sağlandığı için Mısır Çarşısı olarak anılmaktadır. İngilizce’de daha çok, eskiden burada satılan baharat ve şifalı otlar nedeniyle, Baharatçılar Çarşısı olarak bilinir. 

Bugün halen baharat ve şifalı otlar satılmaktaysa da, artık çarşıda onu şehrin neredeyse en popüler çarşısı yapan pek çok değişik ürün bulunabilmekte, özellikle giyim kuşam mağazaları revaçta. Elbette geleneksel tipte mezeciler de var çarşı içinde.

[📷 Çiçek Pazarı, Eminönü, Ağustos 2018.]

Güvercin de bizi takipte... 

Neyse; devam edelim: içi kadar canlı sayılmasa da Mısır Çarşısı’nın dışında da karakteristik alışveriş tezgâhları var; örneğin, L’nin iki çatalı arasında şehrin başlıca çiçek pazarı yer alıyor. Burada, ayrıca, evcil hayvanlar da satılıyor. Batıya bakan kanatta manav, peynirci gibi yiyecek dükkânlarının yanı sıra şehrin başlıca balık pazarlarından biri bulunuyor...

[📷 Eminönü, Ağustos 2018.]

Mısır Çarşısı’nın ‘L’ uzantısı ve dinlenme alanı... Burada ufacık bir solukluk çay molası; tabii ki termostan 😋☕...

[📷 Külliye, Eminönü, Ağustos 2018.]

Yeni Cami’nin arkasındaki sokaktan doğu istikametine pedallıyorum... Burada Mısır Çarşısı’nın L uzantısı ve külliyenin TÜRBE’si bulunuyor. 

Türbede, Yeni Cami’nin kurucuları Turhan Hatice Sultan ile oğlu IV. Mehmet ve ondan sonra gelen bazı sultanlar (II. Mustafa, III. Ahmet, I. Mahmut, III.Osman ve V. Murat), pek çok şehzade ve sultanla beraber gömülüdür. 

Benim ilgimi en fazla çeken yapı ise türbenin batısında kalan küçük bina, yani Turhan Hatice Sultan'ın torunu, III. Ahmet tarafından inşa ettirilmiş olan kütüphane 📚📖... Malum III. Ahmet dönemi “Lale Devri🌷🌷olarak bilinir ve eski İstanbul’un tarihindeki en zevk-ü sefa dönemlerinden birini yansıtmaktadır. Lale hükümdarının türbesinin şimdi ÇİÇEK PAZARI olan bahçeye bakması son derece isabetli bir görüntü çiziyor...

[📷 Hünkâr Kasrı, Eminönü, Ağustos 2018.]

Yeni Cami, çevresinde tadilat işleri sürdüğü için tam anlamıyla gezilemese de iç kısmında her iki tarafta ve arkada içeri bakan galerileri görebiliyorum. Soldaki galerinin uzak köşesinde, sultan ve maiyeti ibadete katıldıklarında halkın bakışlarından korunmaları için yaldızlı kafesle perdelenmiş hünkâr mahfili bulunuyor. Hünkâr mahfiline (toplanma yeri) dışarıdan, şu anda benim bulunduğum noktada, caminin arkasındaki çok ilgi çekici bir rampadan çıkılıyor. İşte bu uzun rampa altta geçişi sağlayan büyük bir kemerin üstüne oturtulmuş hünkâr kasrına gidiyor, buradan da bir kapı ile hünkâr mahfiline çıkılıyor... 

HÜNKÂR KASRI sergi salonu ise geleneksel Türk sanatından, özellikle sedef ve çini işlemeciliği ön planda olan eserler, sunmaya devam ediyor...

[📷 İş Bankası Müzesi, Bankalar Caddesi, Ağustos 2018.]

Hatice Turhan Valide Sultan Çeşmesi’ni geçer geçmez, Hünkâr Kasrı’nın tam karşısında, İŞ BANKASI’nın İstanbul’daki ilk şubesi olan Eminönü Yeni Cami şubesini restore ederek kurduğu MÜZE yer alıyor... 

Müzede, Türkiye’de bankacılık tarihinin gelişimini yansıtan ve cumhuriyet dönemi sosyal hayatından izler sunan kapsamlı bir koleksiyon bulunuyor. İçeri girdiğiniz ruh hali ile çıktığınızda hissettiğiniz tam bir zamanda yolculuk. Hani öyle uyduruk zaman makinesine de ihtiyacınız pek yok gibi... Görmeye değer, benden söylemesi... 

Yalnız, keşke şu 3 binek aracı kadraja takılmasaydı daha iyi bir görüntü olabilecekti!!

[📷 Sebil, Yeni Cami Külliyesi, Ağustos 2018.]

Türkiye İş Bankası Müzesi’nden ayrılıp caddede ilerleyişimi sürdürüyorum. 

Bir sonraki köşede YENİ CAMİ KÜLLİYESİ’nin sebili bulunuyor. Görkemli bir çeşme olan sebilin işlevi, oradan geçen susamış insanlara su dağıtmaktır. Sebil “yol” veya “iz” anlamına gelir ki Osmanlı’da sebil inşa etmek, kişinin kendisi için cennete yol döşemesi demektir. 

Şehirde günümüze kalmış kaç sebil bulunmaktadır sayısını tam olarak bilemiyorum ama herhalde pek azı Yeni Cami’deki gibi yapılış amacına uygun hizmet vermektedir. Bu çeşmenin güzelliği hala suyunun akıyor ve içiliyor olmasıdır. Ben de kana kana içiyorum. Pire🚲 öylecene seyrediyor. Mahrum kalmasın, tekerlerine biraz su serpiyorum. Nerede suyu akan bir çeşme görsek suyun tadına bakıyor sonra bu hareketi yapıyoruz. İkimiz de çok iyi biliyoruz ki artık bedava su dağıtmak yerine şişe suları satılıyor; bu da haliyle bizim gibi en kral su tüketicilerine dokunuyor... 

Bu sebiller çoğu kez süslü bronz kafesleri ve işlenmiş mermer fasatlarıyla dikkat çekiyor. İstanbul'un hayratlarını inşa eden mimarlar, bir külliyenin duvarını -özellikle cadde kenarında ise- sebil ile süslemeyi sık sık tercih etmişlerdir. Dediğim gibi, her ne kadar şehirdeki pek çok sebil artık bedava su dağıtmıyorsa da, geçenleri güzellikleriyle ödüllendiriyor...

[📷 Eminönü’den Sirkeci’ye, Ağustos 2018.]

Sebilden sonra sağdaki ilk sokağa, yani YILDIZ DEDE HAMAMI’na götüren dar yola giriyorum... 

Yıldız Dede, Fatih Sultan Mehmet’in gökbilimcilerinden olan Necmettin’dir ve yıldızların konumundan Konstantinopolis’in düşeceğini tahmin ederek ün kazanmış şahsiyettir. Söylenceye göre Yıldız Dede, hamamını büyük bir olasılıkla Karaim Yahudilerine ait eski bir sinagog arazisi üzerine inşa ettirmiştir. Ancak şimdiki hamam 1730’a, Sultan I. Mahmut dönemine tarihlenmektedir. Şimdi Yıldız Hamamı denen bu hamam o zamanlar Çıfıt Hamamı, yani Yahudi Hamamı diye anılmaktaydı... 

Burayı gördükten sonra tekrar Hamidiye Caddesi’nden Sirkeci yönüne pedallamaya devam ediyorum...

[📷 Hacı Bekir, Sirkeci, Ağustos 2018.]

4. Vakıf Han’ın karşı kaldırımında İstanbul’un en eski şekercisi, lokumcusu ve elbette akide şekerli çocukluğumun favorisi, 1777’den beri faaliyette olan ALİ MUHİDDİN HACI BEKİR’in dükkânı var.

[📷 I. Abdülhamit Türbesi, Hamidiye Caddesi, Ağustos 2018.]

Hamidiye Caddesi’nin az ilerisinde Sultan I. Abdülhamit’in TÜRBE’si bulunmaktadır. 

1774-1789 yılları arasında saltanat süren Padişahlık döneminde Osmanlı orduları Ruslara karşı bir dizi ağır yenilgi yaşamış ve İmparatorluk Balkanlardaki hakimiyetini kaybetmeye başlamıştır... 

Bu türbede Abdülhamit ile beraber ‘deli’ lakaplı oğlu Sultan IV. Mustafa yatmaktadır. Bu lakabı ve Mustafa adını taşıyan ikinci sultandır. Kuzeni III. Selim’in katlinden sorumlu olan IV. Mustafa neredeyse kardeşi II. Mahmut’u da öldürtecekti. IV. Mustafa, 28 Temmuz 1808’de tahttan indirilmiş ve üç ay sonra boğularak öldürülmüştür... 

Türbenin arkasında I. Abdülhamit'in medresesi bulunmaktadır. TÜRBE & MEDRESE Sultan için 1778’de Mimar Tahir Ağa tarafından inşa edilen külliyenin kısımlarıdır. Gülhane’ye nakledilen sebil dışında külliyeden kalanlar yok olmuştur...

[📷 Sirkeci Garı, Ağustos 2018.]

I. Abdülhamit’in türbesinden biraz ileride Hamidiye Caddesi geniş bir yokuş olan Ankara Caddesi ile kesişiyor. Yolun ağzına kadar pedal çeviriyorum. 

Ankara Caddesi yaklaşık olarak Septimus Severus’un MS 2. yüzyılın sonunda yaptırdığı, Haliç’ten Marmara’ya doğru uzanan ve Bizantion’u çevreleyen surların güzergâhını takip etmektedir. Kavşakta, durduğumuz yerde, caddenin karşısına soluma doğru baktığımda, ilk seferini 1888 yılında İstanbul’a yapan ünlü Şark Ekspresi’nin varış noktası olan SİRKECİ GARI’nı görüyorum. 

Yakınlarda yenilenen Gar binasının önünde 1874 model antika bir lokomotif çok uzun yıllardır seyirlik olarak durmaktadır...

[📷 Sirkeci Garı, Ağustos 2018.]

Benim de çocukluğumun özel anılarına sayfa açan, Hadımköy’e itibarlı ziyaretler sebebim, Zehra teyzem ve terzi İbrahim enişteme yaptığım tadı hala damağımda kalmış, kâh geceleri kömürle çalışan posta treniyle, kâh sabahları veya akşamüstü hareket eden kırmızı motorlu trenler ile o macera yüklü yolculuklar... 

SİRKECİ TREN GARI ebediyen unutulmazlarım arasındadır...

[📷 Eski Sirkeci Garı önünde, Ağustos 2018.]

Demiryolu faaliyete geçtiğinde gösterişli bir garı yokmuş, büyük SİRKECİ GARI’nın temeli 1888’de törenle atılmış ve 1890 yılında da hizmet vermeye başlamış. Yapının mimarı August Jasmund, Şark mimarisi konusunda incelemeler yapmak üzere İstanbul’a geldiğinde Sultan II. Abdülhamit’in güvenini kazanmış, sarayın danışman mimarı olmuş. Yapıda, modern ve oryantalist öğeleri birleştiren bir tarz tercih edilmiş. Mimar garı denize dönük inşa etmiş, çünkü o zaman deniz binanın dibindeymiş...

[📷 İstanbul Valiliği, Cağaloğlu, Ağustos 2018.]

Şimdi Sirkeci Garı’nın önünden geçiyor, Ankara Caddesi boyunca yokuş yukarı tırmanıyorum. Daha doğrusu ben seleden aşağıda, Pire🚲’yi itekliyorum. Ölürüm de bu yokuşu pedallamam. Buradan tüm sevgili yokuşsever bisikletçi dostlara bir nanik 👺... 

Cağaloğlu yokuşu bir zamanlar İstanbul’un yayıncılık merkezi; belli başlı gazete ve dergilerin matbaa ve ofisleri hep buradaydı. Şimdi sönük bir imparatorluğun posası gibi. O eski canlılığından zerre iz kalmamış. Gerçi yine cadde boyunca kitapçılar ve kırtasiyeler mevcut... Biraz ileride solumuzda İSTANBUL VALİLİĞİ binası uzanıyor...

[📷 Nallı Mescit, Cağaloğlu, Ağustos 2018.]

İstanbul Valiliği binasının hemen yanı başında bulunan NALLI MESCİT, ya da İmam Ali Mescidi veya Babıali Mescidi; İstanbul Suriçi Cağaoğlu yokuşunda Ankara Caddesine cepheli olarak Fatih Sultan Mehmet devrinde Ak Şemsettin’in akrabası İmam Ali Efendi tarafından yaptırılmış. Cami esasen İstanbul valiliğinin bahçesi içinde kaldığından Vilayet Camisi olarak da biliniyor. Ancak Marmaray inşaatları gereğince Ankara Caddesi trafiği kısıtlanınca cami meydanda kalmış. Caminin banisi İmam Ali Efendi’nin mezarı da yakınlardaki Cevdet Paşa Kütüphanesinin arkasında yer alıyor. Mescide Hekimoğlu Ali Paşa’nın kardeşi olan Feyzullah Efendi tarafından minber konularak cami haline getirilmiş. Nallı mescit 1800’lerde meydana gelen Bab-ı Ali yangınıyla yanmış,1868 yılında yeniden yapılmış, sonra 1902 de bir kez daha tamirden geçmiş... 

Yapı eklektik usulde inşa edilmiş, Hint ve İran Camilerinde görülen detaylar bu yapıda kullanılmıştır. Yapının eski hali sarı ve bej renkli idi. Yeni onarım sonrası enine kırmızı beyaz çizgili bir hale getirilmiş. Vaktiyle camii minaresindeki nal şeklindeki kabartmalardan dolayı Nallı mescit olarak ünlenmiştir. Caminin üç kapısı bulunmaktadır. Kuzeyde olan ana kapı kuzey cephesindedir. Bu kapıya ulaşmak için basamaklarla son cemaat yerine girilmektedir. Batı kapısı ise pencereden bozmadır. Doğu kapısı ise hünkâr mahfiline çıkılmaktadır.

[📷 Hasan Paşa Medresesi, Cağaloğlu, Ağustos 2018.]

Valilik binasını geçiyor, yukarı tırmanmaya devam ediyorum. Yaklaşık 250-300 metre sonra solumda Prof. Kazım İsmail Gürkan Caddesi’ne varıyorum. Sanki bu sokağın adı böyle değildi. Değiştirilmiş olmalı. Neyse bu caddeye girince ilk karşıma çıkan çatalın ortasında soluklanmak için duruyor ve burada bulunan HASAN PAŞA MEDRESESİ’nin binasını fotoğraflıyorum. 

Birazdan 50m ilerimde sol tarafta yer alan tarihi Cağaloğlu Hamamı’nı görebileceğim...

[📷 Cağaloğlu Hamamı, Ağustos 2018.]

Pedallamaya devam ediyor, bu sokağı şereflendirme nedenimle burun buruna geliyorum... Solumda, İstanbul’un en ünlü ve en güzel hamamlarından birinin, 1741’de Sultan I. Mahmut tarafından yaptırılan CAĞALOĞLU HAMAMI’nın girişine varıyorum... Osmanlı zamanında bu hamamın geliri Sultan Mahmut’un Ayasofya’da yaptırdığı kütüphanenin idamesi için kullanılıyormuş...

[📷 Cağaloğlu Hamamı, Ağustos 2018.]

Türk hamamları eski Roma hamamlarının doğrudan mirasçısıdır ve aynı genel plana göre yapılmıştır. Bir hamamın genellikle 3 bölümü vardır. İlki hem resepsiyon ve soyunma odası olarak, hem de banyodan sonra istirahat ve gevşeme için kullanılan camekandır. Roma hamamlarındaki apoditaryuma tekabül eder. Sonra banyoya antre olarak kullanılan orta sıcaklıktaki bir odaya, soğuk havayı bir tarafta, sıcak havayı diğer tarafta tutan soğukluğa ya da tepidaryuma geçilir. Son olarak, buhar odası, yani hararet ya da eski adıyla kalidaryum vardır... 

CAĞALOĞLU HAMAMI’nda pek çok hamamda olduğu gibi en süslü oda hararettir ve oldukça loştur. Kubbedeki küçük cam pencerelerden gelen titrek ışık buharların arasından süzülür. Parıldayan kubbenin altında sıcak göbek taşına yatıp tembel tembel mermer sütunların üzerinde inci taneciklerine dönüşen buharı izlerken, herkesin kendi sultanı olduğu bir denizaltı ülkesinde bulunduğu hisse kapılması düşler âleminin ta kendisidir.

[📷 Mahmut Han Çeşmesi, Cağaloğlu, Ağustos 2018.]

Tüylü bendeniz & tüysüz Pire🚲 ile beraber iyice aklanıp paklanmış halde Cağaloğlu Hamamı’nı arkamızda bırakıyor ve Prof. Kazım İsmail Gürkan Caddesi’nde usul usul ilerleyişimizi sürdürüyoruz. 

Az ileride solumuzda, Cağaloğlu Hamamı Sokağı’nın girişinde, köşe başında gösterişsiz çift kurneli bir sebil var. Bu MAHMUT HAN ÇEŞMESİ’dir. Kadraja giren beyabi bile ortamın dinginliğinden olsa gerek, bizi görmezden gelip istifini bozmadan oturmasını sürdürmektedir...

[📷 Ayasofya, Ağustos 2018.]

Normal şartlarda Cağaloğlu Hamamı’nın bulunduğu caddeden inebilirdim Gülhane’ye, fakat ben gidonu tekrar Valilik binasının bulunduğu yöne çeviriyor, Hükümet Konağı Sokağı’ndan Alayköşkü Caddesi’ne çıkmak istiyorum. 

Bunun ‘basite indirgenmiş’ nedenini birazdan göreceğiz. 

Önce, Valilik binasına erişiyor, sağa dönüp Hükümet Konağı Sokağı’na giriyor, dar ve sessiz yolda ilerleyişimi sürdürüyorum. Bu sokak AYASOFYA’nın batı fasadının çok güzel bir görünümünü sunuyor...

[📷 Beşir Ağa Camisi, Ağustos 2018.]

Alay Köşkü Caddesi’ne çıktığım yerde, hemen sağ köşede zarif sebiliyle küçük bir camiye rastlıyorum: BEŞİR AĞA CAMİSİ... 

Bu cami ve külliye 1745 yılında I. Mahmut'un saltanatında siyahi kızlarağası olan Beşir Ağa tarafından yaptırılmış. Cami ve sebile ilaveten bir kütüphane, medrese ve tekke de bulunuyor. Elbette, Cumhuriyet'in ilk yıllarında faaliyetleri yasaklandığından, sanırım artık tekkede dervişler bulunmuyor. Ya da en azından ben yanından geçerken hiçbir suretine rastlamadım...

[📷 Alemdar Caddesi, Gülhane, Ağustos 2018.]

Beşir Ağa Camisi’nden aşağı doğru indiğimde Topkapı Sarayı’nın dış duvarlarını takip eden ALEMDAR CADDESİ’ne geliyorum...

[📷 Topkapı Sarayı & Ayasofya’nın Varlığında Birinci Tepe, Ağustos 2018.]

TUR ile İLGİLİ DETAYLAR 

Rota: İstanbul Tarih & Kültür Turu ~ Birinci Tepe

Tur Tarihi: 02.08.2018; Perşembe 

ROTA: Karaköy >> Galata Köprüsü >> Eminönü >> Sirkeci >> Cağaloğlu >> Gülhane >> Sultanahmet >> Milyon Taşı (V) 

Güzergâh Seyri: Karaköy >> Galata Köprüsü >> Ragıp Gümüşpala Cad. >> Rüstem Paşa Camisi >> Yeni Cami Meydanı >> Mısır Çarşısı >> Yeni Cami Külliyesi >> Hünkâr Kasrı >> Bankacılar Sk. >> Hatice Turhan Valide Sultan Çeşmesi >> İş Bankası Müzesi >> Tarihi Sebil >> Arpacılar Cad. >> Yıldız Dede Hamamı >> Hamidiye Cad. >> Ali Muhiddin Hacı Bekir >> Sultan I. Abdülhamit Türbesi >> Hamidiye Türbesi Sk. >> Büyük Postane Cad. >> Mimar Vedat Sk. >> Hamidiye Cad. >> Ankara Cad. >> Vilayet Camisi >> İstanbul Valiliği >> Nallı Mescit Camisi >> Prof. Kazım İ. Gürkan Cad. >> Hasan Paşa Medresesi >> Cağaloğlu Hamamı >> Mahmut Han Çeşmesi >> Cağaloğlu Hamamı Sk. >> Gümüşhaneli Sk. >> Ankara Cad. >> Hükümet Konağı Cad. >> Hacı Beşir Ağa Camisi & Sebili >> Alayköşkü Cad. >> GÜLHANE >> Alayköşkü Cad. >> Paşa Kapısı >> Alemdar Cad. >> Topkapı Müzesi Alay Köşkü >> Askeri Rüştiyesi >> Gülhane Parkı >> Gülhane Parkı Çeşmesi >> Zeynep Sultan Camisi >> Hamidiye Çeşmesi & Sebili >> Zeynep Sultan Mosque Street >> Alemdar Cad. >> Cafer Ağa Medresesi >> Ayasofya Üç Yüzlü Çeşmesi >> Geri dönerek: Soğuk Çeşme Cad. >> Ayasofya Müzesi >> Topkapı Sarayı: Bâb-ı Hümayün >> III. Ahmet Çeşmesi >> Kabasakal Cad. >> Haseki Hürrem Sultan Hamamı >> Ayasofya Meydanı >> At Meydanı Cad. (Hipodrom) >> Divan Yolu Cad. (Mese) >> Yerebatan Sarnıcı >> Yerebatan Sarnıcı Su Terazisi >> MİLYON TAŞI (V) 

Turun Niteliği: Bisikletim Pire🚲 ile İstanbul Tarih & Kültür Turları 

Toplam Kat Edilen Tur Mesafesi: 17 km (1. Mecidiyeköy >> Karaköy: 11 km) & (2. Galata Köprüsü >> Milyon Taşı: 6 km)

Toplam Bisiklete Binme Mesafesi: 17 km

Toplam Araç Mesafesi: 0 km 

Kullanılan Ulaşım Aracı: YOK

Toplam Tur Zamanı: 8 saat 30 dakika (09:00~17:30)

Toplam Bisiklete Binme Zamanı: 2 saat 30 dakika (09:00~17:30) Yürüyüş, Molalar & Ziyaretler: 6 saat 

Hava Sıcaklığı: 27°C (Güneşli & sıcak) 

***…*** 

(*) Önceki Makale: Pire🚲 ile Tarihi & Kültürel Mirasın İzinde ~ Öndeyiş

(*) Sonraki Makale: Gülhane'den Sultanahmet'e 

Bir sonraki “Birinci Tepe”nin 2. serüveninde görüşmek üzere; sevgiyle kalın,

Gezenti Bisiklet  

***…*** 

[ÖNCEKİ] << [🚲TURNE] >> [SONRAKİ] 

>>> [iÇERİKdİZİNİ] 

***…***