Galata’dan Aksaray’a ~ Mese, Kostantiniyye’nin Ana Caddesi


Bugünkü gezi programım, Mese (Divan Yolu) üstünde yolculuk...

Pire🚲 ile TARİHİ & KÜLTÜREL MİRASIN İZİNDE 

İstanbul bir aşktır, bir masaldır, bir fabl. İstanbul’u gören sevdasına tutulduğu aşkını ömrü buyunca unutmaz, yaşadığı sürece onu hep arar durur... #pire🚲 ile İstanbul gezileri... 

Sırada; bisikletim señorita Pire🚲 ile birlikte tarihi ve kültürel mirasın izinde, “Birinci Tepe” ve “Tarihi Yarımada” üçlemeleri sonrasında turun yedinci durağı Divan Yolu’na doğru hareket etmek için bir kez daha Milyon Taşı’nın yanındayız... Artık Mese’yi keşfe çıkabilir, pedalları döndürerek Beyazıt’a, Aksaray’a uzana uzun yolu kat edebiliriz... 

[📷 Su Terazisi & Milyon Taşı, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Başlangıç noktası olarak belirlediğim Milyon Taşı’ndan çokça söz etmiştim. Bir kez daha yâd etmenin zararı yok. 

Augusteion’un (Ayasofya Meydanı) güneybatı köşesinde, Mese’nin, yani bugünkü Divan Yolu’nun başında Milarium Aureum, diğer bir deyişle ‘Altın Kilometretaşı’ denilen ve kısaca Million olarak bilinen anıt duruyordu. 1965’teki kazılarda Divan Yolu’nun başında, sağdaki Osmanlı suterazisinin hemen yanında Million’dan bir parça açığa çıkartıldı. İşte bugünkü bu büyük mermer taş, bir zamanlar dört kenarında kemerler bulunan bir takın parçasıymış ve anıtın üzerinde İsa’nın çarmıha gerildiği haçı tutan Büyük Constantinus ve annesi Helena’nın heykelleri varmış. 

[📷 Milyon Taşı, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Million Taşı (Milyon Taşı) tıpkı Roma Forumu’ndaki adaşı gibi şehirden çıkan bütün büyük yolların ve diğer kilometre taşlarının başlangıç noktasıymış. (Tarihi Yarımada turlarımda benim de benimseyip yaptığım gibi.) Burası aynı zamanda Divan Yolu ile aynı güzergâhı izleyen antik Konstantinopolis’in ana caddesi Mese’nin, yani Orta Yol’un başlangıcıydı. Büyük kısmı iki taraflı mermer revaklarla süslü olan Mese, Million Taşı’ndan başlayarak Birinci ve İkinci Tepe arasından batıya doğru gidiyor, İkinci Tepe’nin zirvesindeki Constantinus Forumu’ndan geçiyordu. 

Ayrıca batıya doğru bugünkü Yeniçeriler Caddesi ile aynı güzergâhı takip ediyor, İkinci ve Üçüncü Tepe arasında ilerliyor ve bugün yerinde Beyazı Meydanı’nın bulunduğu Theodosius Forumu’na varıyordu. Yol burada ikiye ayrılıyor, bir kolu batıya, diğer kolu güneybatıya uzanıyordu. Batı kolu Harisius Kapısı’ndan geçerek, burada Roma döneminden kalma Adrianapolis (Edirne) yoluna bağlanıyordu. Diğer kol ünlü Altın Kapı’dan geçiyor ve Trakya, Makedonya, Epirus’u aşarak Adriyatik’e uzanan Via Egnatia’ya bağlanıyordu. 

[📷 Ayasofya, Divan Yolu’ndan çekim, Ağustos 2018.] 

Günümüzün çağdaş İstanbul’un ana yolları da bin beş yüz sene inşa edilmiş Roma yollarının yörüngesini izliyor. 

[📷 Mese, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Mese, sadece İstanbul’un değil, dünya tarihinin anayollarından biri. Bizans dönemindeki Mese, şehre Osmanoğulları yerleştikten sonra “Divan Yolu” adını alır. Cumhuriyetle birlikte bugün bu adı kullanmaya devam ediyoruz. Ama bana ‘Mese’ demek daha hoş, daha cazip geliyor nedense. 

Ayasofya’dan Beyazıt Meydanı’na uzanan bu cadde bahsettiğim gibi Osmanlı döneminde de şehrin ana arterlerinden biri olmaya devam etmişti, çünkü Topkapı Sarayı’nı şehrin merkezine bağlıyordu. Bu nedenle iki yanı Bizans İmparatorluğu’ndan kalıntıların yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalmış anıtlarla dolu. Topkapı Sarayı’nın ikinci avlusundaki Divan toplantılarına giden yüksek rütbeli görevliler alaylar halinde geçtiği için buraya “Divan Yolu” denmiştir. 

Bu yol çocukluğumun İstanbul’una tezat, günümüzde esas olarak tramvaylara ayrılmış durumda. O geçmiş yıllarda boynuzlu otobüsler, troleybüsler vardı havadan işgaliye tellere takılı, şimdi ise hem göklerde teller hem de asfaltın üstünde raylar... Yani bu anayolda trafik yine çok akıcı, o sebeple fazla değişen bir şey yok. Gerçi bisikletçilere ve araçların kullanımına da izin veriliyor. 

Radarımdan kaçmıyor, yer yer bisikletli yurttaşlara rastlıyorum hat üstünde. 

[📷 Cevri Kalfa Sıbyan Mektebi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Mese’nin hemen başlangıcında Ampir üslupta inşa edilmiş bir yapı göze çarpıyor. Cevri Kalfa Sıbyan Mektebi bu. Arapçada çocuk anlamına gelen ‘sabi’ sözcüğünden türemiş Sıbyan Mektepleri’nde çocuklara ilk okuma ve din bilgisi eğitimi veriliyordu. Sultan II. Mahmut’un hayatını borçlu olduğu Cevri Kalfa adına kurulan mektep, yolun yükseltilmesi yüzünden bayağı aşağıda, çukurda kalmış. Binayı şu anda Türk Edebiyat Vakfı kullanıyor. 

[📷 Türk Edebiyat Vakfı, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 Firuz Ağa Camisi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Yolun biraz ilerisinde sol tarafta, şehrin en eski camilerinden biri olan, Firuz Ağa Camisi’ni görüyorum. Daha önce Kadırga & Gedikpaşa turunu yaparken dönüş yolunda rastlamıştım bu camiye. Sultan II. Beyazıt’ın hazinedarbaşı Firuz Ağa için 1491’de inşa edilmiş. 

[📷 Firuz Ağa Camisi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Firuz Ağa Camisi, İstanbul’daki “klasik öncesi” dönemde, yani 1500’den önce inşa edilmiş birkaç camiden biri olması nedeniyle bayağı ilgi çekici geldi bana. Bu mimari tarzın İstanbul’un fethinden önce Bursa’da geliştiğini okumuştum bir yerlerde. Caminin formu son derece sade, ‘tek mekânlı’ cami tipinde. Kare biçiminde bir oda, duvarlar üzerinde duran penceresiz bir kubbe ile örtülmüş. Caminin önünde, üç açıklıklı son cemaat yeri bulunuyor. Minare ise alışılmışın tersine sol tarafta yer alıyor. Mermer bir lahitte gömülmüş olan Firuz Ağa’nın türbesi caminin yanındaki terasta. 

[📷 Mehmet Akif Ersoy Parkı, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Firuz Ağa Camisinin hemen ardında yıllar önce kazılar yapılmış bir park bulunuyor: Mehmet Akif Ersoy Parkı. 

[📷 St. Euphemia Kalıntıları, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Daha önceki “Dünyanın Merkezi Pire🚲’nin Bastığı Yerdir” turumu uygularken ziyaret ettiğimde de görmüştüm. Bu kazılarda açığa çıkartılan kalıntılar öylesine parçalanmış halde ki kimliklerini belirlemek gerçekten çok zor. Bu gördüklerimin 5. yüzyılda yaşamış iki soyluya, Antiohos ve Lausos’a ait, birbirine bitişik sarayların kalıntıları olduğu düşünülüyor. Daha büyük olan Antiochos’un sarayı, yarım daire şeklinde beş derin apsisli altıgen bir binaymış, apsisler arasında dairesel odalar yer alıyormuş. 

Bu sarayın yedinci yüzyılın başlarında Khalkedon’dan (Kadıköy) Konstantinopolis’e getirilen Azize Eufemia’nın naaşı için mezara dönüştürüldüğü söyleniyor. 

[📷 St. Euphemia Kalıntıları, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Azize Eufemia 303 yılında Khalkedon’da şehit edilmiş bir bakiredir. Yazık ki; ne onun hayatından ne de şehit edilişinden sahnelerin yer aldığı fresklerin bulunduğu Adliye Binası’nın yanındaki baraka artık halka açık değil. Görme imkânı bulamadığım için üzgünüm.

[📷 İstanbul Sağlık Müzesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Firuzağa Camisi’nin karşısındaki Şair Nigâr Hanım’ın dedesine ait konak, 1917’de Sağlık Müzesi olarak kullanıma açılmış. 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

İleride, solda gelen Bâb-ı Âli Caddesi ile Mese’nin kesiştiği köşede II. Mahmut’un büyük Türbesi ve uzun bahçe duvarı bulunuyor. 1839 yılında ölen Sultan II. Mahmut’un türbesi o dönemde rağbet gören ampir tarzında yapılmış, oldukça gösterişli ve resmi bir havası var. Ayrıca çok sayıda şehzade ve hanedan mensubunun yanı sıra Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamit’in mezarları da bu türbede. 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Sadece hanedan mensupları değil elbette. 

Yahya Kemal’in “Ekâbir Kabristanı” dediği türbenin avlusunda Ziya Gökalp’ten Şeyh Bedreddin’e kadar birbirinden önemli şahsiyetlerin mezarları bulunmakta. Türk basınının ilk şehitleri hasan Fehmi ve Ahmet Samim de burada yatıyor. 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 Türk Ocağı, II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Türbenin bir bölümü günümüzde İstanbul Türk Ocağı Kültür & Sanat Merkezi olarak kullanılıyor.

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 II. Mahmut Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.]

[📷 Köprülü Kütüphanesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Sultan II. Mahmut’un türbesinin tam karşısında. Mese’nin solunda, 17. yüzyıla ait zarif bir Osmanlı kütüphanesi görülüyor. Bu bina Köprülü Külliyesi’nin seçkin bir parçası olarak karşıma çıkıyor. Köprülü Kütüphanesi, tasarım olarak İstanbul’daki ilk bağımsız kütüphanedir. 1659-60 yılları arasında ünlü Köprülü ailesinin iki üyesi, sadrazam Mehmet Paşa’nın yine sadrazam olan oğlu Fazıl Ahmet Paşa tarafından yaptırılmış. Kuruculara ait önemli bir kitap ve el yazma koleksiyonun mevcut olduğu kütüphane, sütunlu sundurması, tuğla ve taştan inşa edilmiş kubbeli okuma odası ile küçük, hoş bir bina görümünde. 

Köprülüler genelde Osmanlı hanedanlık tarihinin en seçkin ailesi olarak kabul edilirler. 17. yüzyılın ikinci yarısı boyunca ve 18. yüzyılın başlarında, bu aileden 5 sadrazam çıkmış, bunlardan bazıları gelmiş geçmiş en başarılı sadrazamlar arasında yer almıştır.

[📷 Köprülü Kütüphanesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 Köprülü Kütüphanesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

[📷 Köprülü Mehmet Paşa Türbesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Caddenin aynı tarafında, kütüphanenin bir blok ötesinde, Köprülü Külliyesi’nin diğer iki yapısı, cami ve Gaddar Mehmet Türbesi yer alıyor. Külliyeyi kütüphaneden yaklaşık yirmi yıl evvel Mehmet Paşa’nın kendisi yaptırmış. Türbenin üzerinde sadece metal ızgara olması oldukça sıra dışıdır. Bu da görevdeyken binlerce isyancıyı idam ettirdiği için cehennemde yanan Sadrazam’ın yağmurla ferahlaması için açık bırakıldığı efsanesine yol açmış uydurma bir hikâye olmalı. Türbenin hemen yanındaki mezarlıkta bu ünlü ailenin çağdaş üyesinin, 1966’da ölmüş seçkin tarihçi ve eski Dışişleri Bakanı Mehmet Fuat Köprülü’nün (d.1890) mezarı bulunuyor. 

[📷 Köprülü Mehmet Paşa Camisi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Kaldırıma çıkıntı yapan cami, türbenin birkaç adım ilerisinde. Sekizgen biçimli cami binası bir zamanlar şimdi büyük kısmı kaybolup gitmiş olan Köprülü medresesinin dershanesiymiş. 

Köprülü Külliyesi’nin içinde faaliyet gösteren Kubbealtı Akademisi, zamanın önde gelen fikir insanlarının kurduğu bir cemiyet olarak biliniyor. Halen kurslar, seminerler ve yayınlarıyla faaliyetlerini sürdürmekte. 

Girişi yan taraftaki sokaktan, Peykhane Caddesi’nden. Şimdi bir aykırılık yapacağım ve bir önceki “Hipodrom'dan Kadırga'ya Gedikpaşa'dan Divanyolu’na” turumda sözünü ettiğim üzere bir daire çizeceğim. Yani Peykhane Caddesi’nden aşağıya inecek, Piyer Loti Caddesi’nden tekrar Mese’ye kavuşacağım. 

[📷 Keçecizade Fuat Paşa Camisi & Türbesi, Peykhane Cad., Ağustos 2018.] 

[📷 Keçecizade Fuat Paşa Camisi & Türbesi, Peykhane Cad., Ağustos 2018.] 

Pire🚲’nin gidonunu tatlılıkla çeviriyor, yaklaşık 200 metre kadar Peykhane Sokak’tan devam ediyor, nükteleriyle nam salmış Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa Camisi’ne ulaşıyorum. 

[📷 Keçecizade Fuat Paşa Camisi & Türbesi, Peykhane Cad., Ağustos 2018.] 

[📷 Piyer Loti Caddesi, Ağustos 2018.] 

Camiyi ardımda bırakarak bir sonraki köşeden ünlü Fransız yazarın adını taşıyan ve benimde hatıralarımda bir zamanlar efsanevi işyerimiz, grafik tasarım ve matbaa öncesi yayın hazırlıkları faaliyetlerinde bulunduğumuz “Işın Ajans”ımızın; ve ayrıca “Alev Yayınevi&İşçinin Gazetesi” kurumsal işletmeleriyle birlikte mekânı paylaştığımız binanın da yer aldığı Piyer Loti Caddesi’ne giriyorum. 

[📷 Eminönü Belediye Başkanlığı, Piyer Loti Cad., Ağustos 2018.] 

Bloğun ortasında, yolun sol kaldırımında bulunan Eminönü Belediye Başkanlığı’nın binasına doğru ilerliyorum. Ki bu şimdilerde restore edildikten sonra orijinal güzelliği bir hayli bozulan devasa yapının tam karşısında yer alıyordu az önce sözünü ettiğim kurumlar. Eminönü şimdi Fatih ile tamamen birleşmiş durumda ve bu eski iki ilçe eski şehrin bütününü oluşturuyor. 

[📷 Şerefiye Sarnıcı, Piyer Loti Cad., Ağustos 2018.] 

Bina girişinin hemen sağındaki kapıdaki şehirdeki geç dönem Roma yer altı rezervuarlarından biri diğeri olan Şerefiye Sarnıcı (Theodosios Sarnıcı)’nın girişini gösteren bir levha bulunuyor. 

Sarnıç, 42,5’a 25,0 metre ölçülerinde; alışılmış balık sırtı desenli tuğla tavanı sekizerlik 4 sıradan toplam 32 beyaz mermer sütunla desteklenmiş, bazısı Korint bazısı Dor tarzındaki sütun başlıkları kesinlikle daha eski yapılardan alınmış. Sarnıcın II. Theodosius’un kız kardeşi, daha sonra halefi Markianos ile evlenecek olan Pulheria tarafından yaptırıldığı iddia ediliyor. Sarnıç restore edilerek 1994’te halkın ziyaretine açılmış. 

[📷 Mese, Divan Yolu Cad., Ağustos 2018.] 

Yeniden Divan Yolu’na dönüyorum. Güzel bir daire çizmiş oldum. Şimdi yeniden kaldığım noktadan devam edeceğim. 

[📷 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi, Divan Yolu, Ağustos 2018.] 

Mese (Divan Yolu) üstündeki bir diğer önemli yapı da Basın Müzesi... Malum bu bölgede uzun yıllar boyunca memleketin basın ve yayın hayatının merkezi olmuş, gazeteciliğe yön vermiş Bâb-ı Âli’si vardı. Bir zamanlar Bâb-ı Âli (Yüce Kapı) deyince, akla sadece Osmanlı’nın yönetim merkezi değil; bir kavram olarak Cağaloğlu’nun meşhur “Türk Basını” gelirdi. Büyüklü küçüklü bütün ulusal gazeteler burada yayınlanmakta, irili ufaklı yüzlerce yayınevi, dergi burada faaliyet göstermekteydi. Şimdilerde geriye sadece birkaç yayınevi ve bu değerli müze kaldı. Ha, az kalsın unutuyordum, bir de Gazeteciler Cemiyeti binası... 

[📷 Çemberlitaş, Ağustos 2018.] 

[📷 Çemberlitaş Hamamı, Vezirhan Cad., Ağustos 2018.] 

Köprülü Mehmet Paşa Camisi’nin tam karşısında, Basın Müzesi’nin hemen yanındaki ünlü Mimar Sinan yapıtı, Çemberlitaş Hamamı, klasik hamamların bugüne ulaşmış en güzel örneklerinden biri. Kanuni’den sonra yerine tahta geçen şarapkolik oğlu Sarı Selim’in dillere fettan karısı Nurbanu Sultan tarafından, ölümünden bir süre önce, 1583’te yaptırılmış. 

Fettan dediğim için sözümden dönmüyorum. ‘Kayınvalidesi’ Hürrem Sultan’a son zamanlarında büyük rakip olduğu ve diğer kardeş şehzade Beyazıt’ın ölümüne sebep olarak ‘kocası’ Selim’i tahta çıkartmak için büyük akıldışı oyunlar tezgâhladığı için olabilir mi? Ancak hakkını teslime edeyim. Cariyelikten gelerek “Valide-i Atik Sultan” unvanını alan Nurbanu Valide Sultan önemli binalar inşa ettirmiş bir şahsiyet. 

[📷 Çemberlitaş Sütunu, Ağustos 2018.] 

Hamamın yanındaki ara sokağın (Vezirhan Caddesi), karşı tarafında Çemberlitaş Tramvay Durağı’nda ismiyle müsemma Çemberlitaş’ın dibindeyiz. 

[📷 Constantinus Forumu, Çemberlitaş, Ağustos 2018.] 

Burası Bizans zamanında Constantinus Forumu idi. İlkçağ’ın Bizantion’unu 4. yüzyılda yeni bir Roma şehri olarak yeniden yaratan I. Constantinus, şehrin ortasına kendi adına bir meydan inşa etmek ister. On sekizinci yüzyıldaki yangının izlerini taşıdığı için diğer bir adı da ‘Yanık Sütun’ olarak geçmekte olan Çemberlitaş, söz konusu meydanın anıtsal sütunu olarak dikilir ve tepesinde imparatorun bir heykeli bulunur. Toplam 34,8 metre yüksekliğindeki çember sütun, imparatorluğun rengi erguvanı temsilen porfir taşından yapılmıştır. Zaman içinde yangınlar, depremler, yıldırımlar vb. neticesinde çok zarar görür. Fetihten sonra anıtı ayakta tutmak için etrafı demir bileziklerle tutturulmuştur. 

Sütunun ilk açılış töreni pagan ve Hıristiyan ayinlerin tuhaf bir karışımı olmuştur. Bir zamanlar sütunun altında ya da heykelin içinde inanılmaz bir kutsal emanetler koleksiyonun varlığı iddia edilmekteydi. Troya’nın Pallas heykeli, Nuh’un el baltası, Musa’nın su çıkardığı kayadan parça, İsa’nın binlerce kişiyi doyurmasından geriye kalan somun parçaları ve sepetler, Haç’ın çivileri (Apollon’un başındaki ışınlar ile sarmalanmış!) ve Azize Helena (Büyük Constantinus’un annesi) tarafından Kudüs’te aranıp bulunmuş olduğuna inanılan İsa’nın çivilendiği gerçek Haç’ın parçaları... 

Yazılı tarihi kaynaklara göre; Constantinus Forumu’nun çevresinde olağan kamu binaları bulunuyordu. Bir Senato (Augustaeum’da başka bir Senato binası daha vardı), Pretorium (valinin sarayı), tapınaklar ve kiliseler. Elbette çok sayıda hem Hıristiyan hem pagan heykel forumu süslemekteydi. Bu ihtişamın yadigârları bugünkü yol seviyesinin en az üç metre altında yatmaktadır; görünebilen sadece bu sütundur, o da çok harap vaziyettedir. 

Buradaki fotoğraflama ve kısa mola sonrasında ana caddeden kısaca ayrılıp sağa, Çemberlitaş Sütunu’nun yanından aşağıya inen Vezirhan Caddesi’ne dönüyorum. Biraz ileride sağda, hamamın hemen arkasında, Köprülü Külliyesine ait etkileyici avlusuyla Vezir Han bulunuyor. 

Bu tür hanlar ve kervansaraylar gezgin tüccarlara yemek ve konaklamanın yanı sıra mallarını depolama ve satma imkânı da sunan ticari kuruluşlardı. Bunlar büyük bir avlu çevresindeki iki üç katlı, taş ya da tuğlayla inşa edilmiş dayanıklı ve büyük yapılardı. Kalın tahtadan, demir kayıtlı sağlam kapıları olan büyük girişten geçerek Vezir Han’a giriyorum, bu kapılar geceleri kilitlenip sürgüleniyor. Revaklarla çevrelenmiş büyük avlu zemin kattaki penceresiz depo ve ahırlara açılıyor. İki tarafta birinci kata çıkan merdivenler var. 

Gördüğüme inanmıyorum tabii. Koruma altına alınması gereken tarihi bir yapı olan Vezir Han, Türkiye’nin pek çok hanı ve kervansarayı gibi bakımsız durumda ve neredeyse harabeye dönüşmüş halde. Yine de hâlâ azametli ve etkileyici, eski Stambol’un yok olup giden Oryantal atmosferinin hatıralarını sunuyor. 

[📷 Kapalı Çarşı Nuruosmaniye Kapısı, Çemberlitaş, Ağustos 2018.] 

Çemberlitaş’ın hemen kuzeyinde bulunan Kapalıçarşı’ya maalesef Pire🚲 ile girme şansım olmadığından burayı es geçiyorum. 

[📷 Kapalı Çarşı, Nuruosmaniye, Ağustos 2018.] 

[📷 Kapalı Çarşı, Nuruosmaniye, Ağustos 2018.] 

[📷 Nuruosmaniye Camisi, Vezirhan Cad., Ağustos 2018.] 

Çarşının hemen doğusunda bulunan Nuruosmaniye Camisi, şehirdeki ilk barok cami olarak kabul görmekte. I. Mahmut’un başlattığı inşaatı tamamına erdirmek III. Osman’a kısmet olmuş. 

[📷 Nuruosmaniye Camisi, Ağustos 2018.] 

[📷 Nuruosmaniye Camisi, Ağustos 2018.] 

[📷 Nuruosmaniye Camisi, Ağustos 2018.] 

Bisikletle İstanbul: Pire🚲 ile Tarihi & Kültürel Mirasın İzinde ~ Öndeyiş”de bahsini yaptığım gibi Nuruosmaniye ve Çemberlitaş’ın İstanbul’un ikinci tepesinde bulunduğunu hatırlatmak isterim. 

[📷 Nuruosmaniye Camisinin Avlusunda, Ağustos 2018.] 

Şimdi gidonumu anayola doğru çeviriyor, Constantinus Sütunu’nu geçerek Beyazıt’a doğru devam ediyorum... Bundan sonra caddenin adı Divan Yolu’ndan Yeniçeriler Caddesi’ne dönüşüyor. 

[📷 Gazi Atik Paşa Külliyesi, Çemberlitaş, Ağustos 2018.] 

Caddenin başında 1496’da yaptırılan Gazi Atik Paşa Külliyesi var. Külliyenin camisi, Atik Ali Paşa Sokağı adını taşıyan yolun sol, medresesi ise sağ tarafta kalmış. Aslında medrese dediğime bakmayın. Eskiden Atik Ali Paşa Camisi’ne bağlı tekke, imaret ve medrese de bulunuyormuş. Ama yol çalışmaları yapılır ve cadde alabildiğine genişletilirken bunlar yıkılmış, geriye sadece caddenin karşı tarafındaki medresenin bir parçası kalmış. Bu medresenin hemen yanında Fransız edebiyatçı yazar Pierre Loti’nin kaldığı bir ev var. 

[📷 Gazi Atik Paşa Camisi, Çemberlitaş, Ağustos 2018.] 

Atik Ali Paşa Camisi ile gezime devam ediyorum. Bu, şehirdeki en eski camilerden biri, 1496’da Sultan II. Beyazıt’ın sadrazamı Hadım Atik Ali Paşa tarafından yaptırılmış. İşlek caddeden onu çevreleyen sakin bahçe ile ayrılan bu küçük cami, özellikle de dışarıdan dikkat çekici. Pek alışılmadık bir planı var: Bir kemerle eşit olmayan iki paraya ayrılmış dikdörtgen bir odadan ibaret. Batıdaki daha geniş kısım kubbe ile, doğudaki ise yarım kubbe ile kapatılmış, yarım kubbenin altında büyük bir apsisin içindeymiş gibi duran mihrap bulunuyor. Batı kısmının iki tarafında, kuzeyde ve güneyde küçük kubbelerle kapatılmış bir oda daha var. 

Atik Ali Paşa Camisi’nin biraz ilerisinde, yolun sol tarafında bulunan tuğla cepheli Mimar Hayrettin Camisi, İstanbul’da kandil yerine havagazı kullanılarak aydınlatılan ilk ibadethane olarak biliniyor. 

[📷 Koca Sinan Paşa Külliyesi, Çemberlitaş, Ağustos 2018.] 

Atik Ali Paşa Camisi’nin hemen bitişiğindeki Koca Sinan Paşa Külliyesi yakın zamanlarda yeniden restore edildi. Külliye, yola bakan cephede, demir parmaklıklar arkasındaki mezar taşlarıyla dikkat çekiyor. Külliyede medrese, sebil ve 1595’te ölen Koca Sinan Paşa’nın türbesi mevcut. Sinan Paşa, Sultan III. Murat ve Sultan III. Mehmet’in sadrazamıydı ve Yemen’i fethetmişti. Bu güzel külliyede herhalde en göze çarpan unsur, zengin mukarnas kornişi ve albenili pencereleri ile beyaz ve pembe taştan örülme, on altı kenarlı zarif türbedir. Medresenin girişi ise yan sokakta. Sebil de küçük sütunlar arasındaki bronz parmaklıkları ve saçaklı çatısıyla zarif bir yapıdır. Tüm külliye 1593’te Mimar Sinan’ın ardından mimarbaşı olan Davut Ağa tarafından yapılmıştır. 

[📷 Koca Sinan Paşa Külliyesi, Çemberlitaş, Ağustos 2018.] 

Tam beş kez sadrazam olan Arnavut Sinan Paşa, gündeme bomba gibi düşen iğrenç İstanbul Kanal Projesi’ne benzeyen gaddar bir girişimin de sahibiymiş. Demek ki günümüzün sağcı rantçı kafaların ataları da aynı kafadaymış. Osmanlıya methiyeler düzmeleri de bundan herhalde. Neyse; biz yolumuza devam edelim. 

[📷 Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Çemberlitaş, Ağustos 2018.] 

Koca Sinan Paşa Külliyesi’nin sebilin karşısında parmaklıklı mermer bir duvar ile çevrelenmiş, özellikle İstanbul Üniversitesi öğrencileri arasında çok popüler olan Çorlulu Ali Paşa Medresesi bulunuyor. Nargile dumanlarıyla tavla seslerinin birbirine karıştığı güzel bir avluda entel-dantel vaziyetleri... 

[📷 Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Çemberlitaş, Ağustos 2018.] 

Çorlulu Ali Paşa, Sultan II. Mustafa’nın damadı ve Sultan III. Ahmet’in sadrazamıdır. 1711 yılında III. Ahmet’in emriyle Midilli’de boynu vurulur. Daha sonra başı İstanbul’a getirilerek üç yıl önce tamamlanmış külliyesinin mezarlığına gömülür. 

[📷 Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi, Beyazıt, Ağustos 2018.] 

Yolun karşı kıyısında bulunan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi’nin içinde Fetih Cemiyeti ve İstanbul’un büyük şairi Yahya Kemal’in şahsi eşyalarının sergilendiği küçük bir müze bulunuyor. 

Bu bahtsız sadrazam da başarısız ikinci Viyana kuşatmasından sonra başını keskin kılıca teslim etmiştir. 

[📷 Beyazıt, Ağustos 2018.] 

Ve nihayet Beyazıt’a varıyorum... 

Mese’nin sağ ve sol kaldırımlarından içerilere açılan sayısız tarihi, kültürel ve doğal güzellikler bulunuyor. Ancak her birine bisikletle girip çıkmak hiç kolay değil. Bisiklet elde keşif yürüyüşleri yapılabilir tabii. 

Beyazıt tramvay durağında yolum ikiye ayrılıyor. Artık burada tramvay yolundan çıkıyorum. Yeniçeriler Caddesi’nin adı da Ordu Caddesi’ne dönüşüyor ve çift taraflı yol genişliyor. 

[📷 Beyazıt Meydanı, Ağustos 2018.] 

Bir yol ayrımındayım... Ordu Caddesi’ni takip edersem, Laleli’den Aksaray’a, eski adıyla Koska’ya inebilirim. Yol orada yine çatallanacak ve niyet torbasından önüme üç alternatif çıkacak. Sağ koldan devam edersem Vatan Caddesi’ne gireceğim. Geldiğim doğrultuyu takip edecek olursam Millet Caddesi üzerinden Topkapı’ya ulaşabilirim. Uygun bir yerden Yenikapı’ya doğru tam sol yapabilir, Langa’dan tekrar sağ yaparsam da Cerrahpaşa kıyısından Yedikule’ye ulaşabilirim. 

Veyahut; eğer Aksaray’a inmeyip, İstanbul Üniversitesi’nin merkez binasının kıyısından devam edersem, Vezneciler üzerinden Edirnekapı’ya ulaşabilirim. 

Karar: Ben Aksaray’a devam edeceğim... Ancak Topkapı’ya kadar gitmeye de niyetim yok. Zira bu turun amacı “Mese” idi. Böyle lastik gibi çektikçe uzayacak delidolu bir güzergâhı başka bir zamana bırakıyor, Ordu Caddesi’nde keyfe keder pedalları çevirmeye başlıyorum. Ne de olsa altımda adına yakışır Pire🚲 gibi şahane bir icat var. 

[📷 Orhan Kemal Halk Kütüphanesi, Beyazıt, Ağustos 2018.] 

Şimdi yolun sol tarafına geçiyorum. Çünkü burada çok sevdiğim Orhan Kemal Halk Kütüphanesi var. Vaktiyle bu bina önceleri darphane sonra da gümüş tel ve ip (sim) imalatı yapılan Simkeşhane idi. Yol açılacak, yetmedi genişletilecek diye 50’li yıllarda yapılan kazılar ve yıkımlarda ön cephesi tamamen yok olmuş vaziyette. Kalan abidevi kısımların yenileme çalışmalarıyla günümüzdeki hale ulaşmış bulunuyor. Restorasyon tabi ki önemli, yeter ki orijinaline sadık kalınarak yapılsın, o esas tarihi ve kültürel değeri korunsun. 

[📷 Orhan Kemal Halk Kütüphanesi, Beyazıt, Ağustos 2018.] 

Orhan Kemal Halk Kütüphanesi’nin önünde duran mermer sütun parçaları (başka bir zaman başka bir turda bahsini yapacağım) Tauri Meydanı’ndan miras bizlere. 

[📷 Orhan Kemal Halk Kütüphanesi, Beyazıt, Ağustos 2018.] 

Kütüphanenin bitişiğindeki Hasan Paşa Hanı da restore edilerek bugünkü haline getirilmiş. Yakın zamanlara kadar süpürgeci esnafların bulunduğu han, artık bir yeme-içe mekânı olarak varlığını sürdürüyor. 

[📷 II Bayezid Türk Hamam Kültürü Müzesi, Beyazıt, Ağustos 2018.] 

Takip ettiğim güzergâhta, bu kez sağ kolumun üstünde kalan yapı II. Beyazıt Hamamı, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Türk Hamam Kültürü Müzesi. 

[📷 İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Beyazıt, Ağustos 2018.] 

Hamamın yanındaki devasa Fen-Edebiyat Fakültesi binası Mimar Sedat Hakkı Eldem & Mimar Emin Onat’ın imzasını taşıyor. 1944-1952 arasında inşa edilen yapı, İkinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın ünlü örneklerinden biri. 

Fakülte binasının birazcık aşağısında yer alan Tayyare Apartmanları ise Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın önde gelen ismi Mimar Kemalettin tarafından yapılmıştır. 1922’de tamamlanan 124 daireli bu özel yapı şimdilerde hâlâ bir otel olarak hizmet veriyor. 

[📷 İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, Beyazıt, Ağustos 2018.] 

Tayyare’nin yanındaki Laleli Camisi’nin alt katındaki Laleli Pazarı’nda her türden dükkân var. Din ile ticaret ilişkisini ayakta tuttuğundan herhalde, oldum bittim camilerin altında yer alan işletmelerden haz almamışımdır. Buna da burun kıvırarak geçiyorum. Eğer cami erkânı dükkânlar ile ayakta duracaksa hiç durmasın daha iyi. Cemaat ne işe yarıyor? Gitsin onlardan toplasın bağışını. Yapının mimarisini bozmaya hiç hakları yoktur diye düşünürüm ben. Her neyse, orijinali III. Mustafa tarafından 1763’te yaptırılan cami, padişahın velisi olarak saydığı Laleli Baba’ya ithaf edilmiş. Semtin anlı şanlı adı da buradan geliyor. 

Sonunda Aksaray Meydanı’na gelmiş bulunuyorum. Eski adıyla Forum Bovis’e. 

Beyazıt’tan buraya kadar kat ettiğim 1 km içinde 60 metrelik bir yükseltiden 25 metreye iniş yaptığımı not edeyim. 

Aksaray çok yoğun araç ve insan trafiğinin aktığı bir bölge. Hatta bilmem kaç sayı milletin cirit attığı bir semt. Sanki ipini koparan bu muhite gelmiş. Alın teriyle ekmek parası kazananlara sözüm olamaz tabi. Ancak berduşu, serseri kılıklısı, boş gezeni, tinercisi, dilencisi, cepçisi, yankesicisi, üç kağıtçısı oldukça bol buranın. 

Yolun sağ tarafındaki Pertevniyal Valide Sultan Camisi, bir buçuk asırdan beri bu milletler serisini izler durur. Yeni yolların yapımlarından dolayı iyice çukurda kalmış olsa da, kendi özgün tarzını koruyor. Taş külahlı minareler ise çok dikkat çekici. 

Yaklaşık 200 metre sonra Vatan Caddesi başlıyor. Burası aslında Tarihi Yarımada’nın tek akarsuyu olan Lykos (Bayrampaşa) Deresi’nin üstüne kurulmuştur. İleride gerçekleştireceğim turlarda burayı anlatmak istediğimden şimdilik üzerinde fazla durmadan, bulunduğum noktadan U-dönüşü yaparak gerisin geriye, aynı güzergâh üzerinden Eminönü’ne, Galata Köprüsü’nden karşıya geçerek Karaköy’e ve Yüksek Kaldırım’ı tırmanarak Taksim’e oradan da yine geldiğim yolla Mecidiyeköy’e pedal çevirmeye başlıyorum. 

[📷 Pire🚲 dönüşe amade, Beyazıt, Ağustos 2018.] 

Hiç kuşku yok Mese, yani Divan Yolu ile başlayan maceram tam anlamıyla istediğim ve belirlediğim tarzda bir gezi olmadı. Bunun farkındayım. Ancak ileride “İstanbul Bitmeden” yapacağım yeni Tarihi Yarımada gezilerim sırasında bu defa tur anılarımı bol miktarda, dolu dolu fotoğraflı öykülerle anlatabileceğim bir koleksiyon oluşturabileceğimi düşünüyorum. Zira bisikletimle beraber bütün tepelerde pedal çevirip, her tarihi, kültürel yapılara ziyarette bulunacak, her doğal zenginliğin tadını çıkaracağız. Tabi ilginç mekânlarda yeme-içme lezzetlerine de bulaşarak. 

[📷 Eminönü Meydanı’ndan Haliç ve Galata Manzarası, Ağustos 2018.] 

[📷 Galata Köprüsü’nün Başında, Eminönü, Ağustos 2018.] 

Ve işte şimdi turladığım tepeleri seyrediyorum büyük bir keyifle...

[📷 Galata Köprüsü’nün Ucunda, Karaköy, Ağustos 2018.

TUR ile İLGİLİ DETAYLAR 

Rota: İstanbul Tarih & Kültür Turu ~ Mese

Tur Tarihi: 10.08.2018; Cuma

ROTA: Galata Köprüsü >> Eminönü >> Sirkeci >> Milyon Taşı >> Mese (Divan Yolu>> Sultanahmet >> Çemberlitaş >> Beyazıt >>  Üniversite >> Laleli >> AKSARAY (V) 

(*) Orijinal planımdan son anda saptım, hedefim Haseki’den Topkapı’ya kadar devam etmekti, ancak turumu gerçekleştirdiğim gün: böyle bir anlayışın “Mese” güzergâhının dışına çıkmak demek olacağını ve bu yüzden bunu başka bir tur programı kapsamında yeniden yapmaya karar verip Aksaray’dan geri döndüm. 

Güzergâh Seyri: Galata Köprüsü >> Eminönü >> Sirkeci >> MİLYON TAŞI >> Mese (Divan Yolu>> Sultanahmet >> Cevri Kalfa Sıbyan Mektebi >> Firuz Ağa Camisi >> M.Akif Ersoy Parkı >> St. Euphemia Kalıntıları >> Sağlık Müzesi >> II. Mahmut Türbesi >> İstanbul Türk Ocağı >> Köprülü Külliyesi >> Köprülü Kütüphanesi >> Kubbealtı Akademisi >> Peykhane Sk. >> Keçecizade Fuat Paşa Camisi >> Piyer Loti Cad. >> Şerefiye Sarnıcı >> Mese (Divan Yolu>> Basın Müzesi >> Gazeteciler Cemiyeti >> Çemberlitaş Hamamı >> Çemberlitaş >> Constantinus Forumu >> Çemberlitaş Sütunu >> Vezir Han Cad. >> Vezir Han >> Nuruosmaniye Camisi >> Kapalıçarşı >> Yeniçeriler Cad. >> Gazi Atik Paşa Külliyesi >> Atik Ali Paşa Camisi >> Mimar Hayrettin Camisi >> Koca Sinan Paşa Külliyesi >> Çorlulu Ali Paşa Medresesi >> Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi >> Beyazıt >> Ordu Cad. >> Orhan Kemal Halk Kütüphanesi >> Hasan Paşa Hanı >> II. Beyazıt Hamamı >> Türk Hamam Kültürü Müzesi >> Fen-Edebiyat Fakültesi >> Laleli >> Laleli Camisi >> AKSARAY (V) >> Pertevniyal Valide Sultan Camisi >> Mese (dönüş yolu>> GALATA (D)... 

Turun Niteliği: Bisikletim Pire🚲 ile İstanbul Tarih & Kültür Turları 

Toplam Kat Edilen Tur Mesafesi: 30 km (1. Mecidiyeköy >> Karaköy: 12 km) & (2. Galata Köprüsü >> Milyon Taşı: 6 km) & (3. Mese “Divan Yolu”: 3 km) & (3. Ara Sokaklar: 4 km) & (4. Beyazıt & Aksaray: 5 km) – mesafeler Gidiş Dönüş olarak hesaplanmıştır.

Toplam Bisiklete Binme Mesafesi: 30 km

Toplam Araç Mesafesi: 0 km 

Kullanılan Ulaşım Aracı: YOK

Toplam Tur Zamanı: 8 saat 30 dakika (09:00~17:30)

Toplam Bisiklete Binme Zamanı: 4 saat 30 dakika (09:00~17:30) Yürüyüş, Molalar & Ziyaretler: 4 saat 

Hava Sıcaklığı: 29°C (Güneşli & Sıcak) 

***…*** 

(*) Önceki Makale: Hipodrom’dan Kadırga’ya Gedikpaşa’dan Divanyolu’na

(*) Sonraki Makale: Film Şeridi Gibi Uzanan Kara Surları Boyunca 

Bir sonraki “Şehrin Surları” serüveninde görüşmek üzere; sevgiyle kalın,

Gezenti Bisiklet  

***…*** 

[ÖNCEKİ] << [🚲TURNE] >> [SONRAKİ] 

>>> [iÇERİKdİZİNİ] 

***…***