Körfez Sularında Yalıları Bastı Kiraz

 

Pire🚲 ile “MARMARA TURLARI”

Bisiklet bir tutkudur, bir yol masalı dostudur, gönülçelen bir sevdadır. Bisikletle Türkiye yolculuklarını düşünde gören biri yol sevdasına tutulduğu aşkını ömrü buyunca unutmaz, yaşadığı sürece onu hep arar durur... #pire🚲 ile Marmara gezileri... 

Bir duble Kulüp Rakısı ve üstüne iki şişecik bira. Ne gece ama! Bir bisiklet yolculuğu öncesinde nasıl bir meyhaneli şölen tertiplemek böyle, ha? İşte olacağı buydu! Sabahın kilise çanları çalıyor beynimin içinde. Uğultular, vızıltılar, dırıltılar... Sanırım, tek çare akşamdan kalana da sabah bir duble de benden demek! 

Neyse. Bunları unutup dün akşamın mazisine bırakalım diyorum. Bugün ziyadesiyle daha heyecanlı şeyler bekliyor olacak bendenizi. “Keşke bir akçamcık daha” diye debelenmenin manası yok. 

İşte ilk otobüsü kaçırmadan Beşiktaş’a iniverdim bile. Bu erkence saatte genelde İETT şoförleri “Henüz saatin gelmedi, yassah!” deyip geri çevirebiliyor, ama benim muhitin adam takımı sallamıyor böyle saatli takıntıları, sessizce geç mekânına anlamında bir baş işareti ve hop izin veriyorlar binmeme. Derken yine o hızlı tempoda pedalladığım Pire🚲 ile Kadıköy vapurunu da yakalamış oldum. Kız Kulesi, mendirekler, artık işlemeyen nostaljik Haydarpaşa iskelesi, hepsi hak getire... Dalgaları karşılayan gemiler gibi, gövdelerimizle karanlıkları yara yara çıktık, rüzgârları en serin, lacivert suları en derin, havaları en ışıklı Kadıköy rıhtımına. 

Sırada ne var? 

Tabi ki de, Kadıköy vapur iskelesinin hemen bitişiğindeki ‘speedy-gonzalez’ metroyu yakalayıp Tavşantepe’ye iktisatlı bir yeraltı yolculuğu yapmak. Tavşantepe de neyin nesiymiş? Sanki tepesinde tavşanlar var. Vardıysa da ben pek hatırlamıyorum. Gerçekten. Ama buranın en eski adı “Kaynarca”. Neden isimleri değiştirme hastalığına tutulur bizim idareciler, hiç anlayamıyorum, çok merak ediyorum doğrusu. 

Her neyse bugünün bisiklet serüveni İzmit yaylalarına tırmanmadan önce güzergâhım üstünde bir fırsatçılık yapıp, Muhittin amcamı ve Semra yengemi Kirazlıyalı’daki evlerinde ziyaret etmeyi amaçlıyor. Onlarla birlikte birkaç gün konaklamanın ne zararı olabilir ki? Hem onları fazlasıyla memnun etmiş hem de ben kendilerini çoktandır görememenin hasretliğini gidermiş olurum. 

Tavşantepe, İstanbul’un Anadolu Yakasında “M4 Kadıköy-Tavşantepe” yeraltı demiryolu hattının son metro durağı. Tren kalktıktan sonra yaklaşık 17 istasyondan geçiyor, 26 km civarında rayları teptikten sonra 40 dakikada Tavşantepe’ye varmış oluyor. 

Son durağa vardığımda, platformun hemen bitişiğinde, Pire🚲 ile yukarıya cadde seviyesine çıkmak için kullanma olanağı bulduğum şu asansörleri iyi ki de yapmışlar. Düşünceli mimarları severim. Kendilerine birkaç defa gür sesle tezahürat yaparcasına armağan ettiğim teşekkürler kifayetsiz. Sağ olun, minnettarım size. 

Yukarı çıkınca ilk işim etrafa göz gezdirmek oluyor. Başlama çizgisine benzer bir noktayı kestiriyorum. Hımm, bu da Tavşantepe otobüs durağı. Okey. Burası uygun. İşte Anadolu Yakası’nın son durağının dış çeperinde ıssız bir durak. Ve onun hemen yanında, bir başlama çizgisinin berisinde yüklü bir bisiklete bacakları ayırıp, ata biner gibi oturmanın gerçeküstü hali, hani şu gerçek an’lardan soyutlayıp, o çizgide birikmiş diğer bir yığın yabancı yüzle yüzleşme vaziyeti nasıl bir yarışçı duygu seline kaptırabilirse bana da öyle geliyor bir an. Bu rotadaki yolculuğumun ilk düşünceleri geçiyor hemen o mini yelkovan saniyelerde. Evdekilere ilk elden verdiğim belgesel konferans, nerede, nasıl, ne zaman, kimlerle vesaire gibi konularda aydınlatıcı malumatlar... Ayazağa’yı nasıl bir heyecanla terk edişim, otobüs şoförüyle bile ‘alırım, almam, alacaksın’ kavgası yapmadan Beşiktaş’a varışım... Vapurda havadar güvertede rüzgâra karşı oturduğum koltukta Pire🚲’yle birlikte yellenişimiz... Sonra Kadıköy’den buraya, bu başlangıç çizgisine, hemencecik, yerin altından çalkaya kestirmeden kanatlanışımız... Her şey bir tarafa, nah işte bu çizgi her şeyi alt üst eden o tahribat tellağı nesne. O en gerçek, en resmi şey. 

Gökyüzüne bakınca ailemi görür gibi oluyorum. Bunun benim ilk gerçek şehirlerarası turum olacağından mıdır, yoksa başka bir nedenden mi bilemeyeceğim, onlara seslenir gibi oluyorum, “Hayallerim gerçekleşiyor, ey sevgili ailem. Sizler bunu hiç tahmin edebilir miydiniz? Bakın birkaç dakika sonra şu yolda pedal çeviriyor olacağım. Serüven başlıyor, beni izlemeye devam ediniz. 

Yoksa bulutlar mıydı konuştuklarım.

Ne fark eder? 

Öyle veya böyle hazırdım; ve beni bekleyen uzun fıkırdak yol ile göz göze gelmenin onurunu yaşıyordum. 

Böyle diyordum ama gerçekte ne kadar hazırdım? Bu tam bir test sürüşü olacaktı. Yani ilk tecrübe. Yalan yok. Gergin ve endişeliydim. Tamamen insani duygular bunlar. Üstelik boş bir bisikletle değil, kendine haiz basit bir arka bagaj tezgâhı ‘hıncahınç’ yüklü bir Señorita ile birlikte. Demek Türkiye yolculukları böyle enteresan, şöyle coşkulu bir heyecandan ibaret olacaktı benim için. 

Önce ufak ufak başlamalıyım demiştim. Öyle de yapacağım, aynen programladığım gibi. Pekâlâ, çok kararlı olduğum göz bebelerimden belli oluyor zaten. Dönmek yok. Vallahi çok komik olur, birkaç yüz metre git, sonra kendine yedireme, hop gerisin geriye. Zararın neresinden dönersen kârdır basmakalıbı bana göre değil. Korku dağlarımı sarsa da yılmak yok, dönmek mi, ASLA!!! 

Bunun için dersime doyurucu bir şekilde çalışmamış mıydım? Evet, hem de ne planlar, ne çiziktirmeler. Hepsi dikkatle, hepsi özenle. Gece konaklamaları için en uygun bölgeler, kamping alanları, yol kenarları, benzinciler, parklar, lokantalar vesaire; işlek, trafiği yoğun yollardan uzaklaşıp en sessiz ve en tenha yollar tercihi kullanma becerisi, ve yanımdan hiç eksik etmemem gereken haritalar... Navigasyon mevzu olunca hep tartışırım Pire🚲’yle; o gidonunu bir yöne çeker, bense diğer yöne. Sonra yazı-tura atar tatlıya bağlarız. İyi ki karakaçan değil, yoksa inadı tutar, maazallah atardı beni üstünden!! 

Efendim, işte bu realist, somut taslak planlarım beni bu seviyeye getirdi ve ilk ciddi memleket gezegenindeki yolculuğumu İstanbul’a yakın bir komşu kente doğru yapma kararımda öncü rol oynadı. Doğrusu, Marmara Bölgesi’nde turlamadan daha iyi, daha yumuşak bir başlangıç yapmak nereye kısmet olabilirdi ki? 

Evet, mevzubahis Marmara Bölgesi olunca, Türkiye’nin geneli gibi bu coğrafya da dümdüz değil. Ama zaten bu ülke büyük ölçekli bir Hollanda değil ki. Dağı var, taşı var; vadisi var, kanyonu var; ormanı var, kırsalı var; yaylası var, ovası var... Ancak çok uzun yıllar sonra ben gibi bisikletle uzun mesafeli yolculuğa ilk başlayan biri için bile yurdum toprakları müthiş bisiklet rotaları sunuyor. Üstelik çoğu şehirde artık ayrı bisiklet yolları var. Parkların içinde, kıyı şeridinde inşa edilenlerin haricinde. Bir de hazan Marmara Bölgesi açısından en mükemmel zaman. Ne çok sıcak, ne çok soğuk. Sonbaharın bu ilk ayında oldukça ılıman bir hava egemen. Ve tabi doğada ‘wild’ kamp atabilecek muhteşem ötesi güzel yerlerin varlığı tartışılmaz. İşte bundan dolayıdır ki ben bu seçimimle en doğru, en güzel tercihten yana oy kullandığımı düşünüyorum.  

[📷 D100 Yan Yolu, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Metro istasyonunun çıkışındaki Tavşantepe İETT otobüs durağında hava akımı aklıma doğru esince yükü boşaltıp bisiklete tekrar yükledim. Bagaj sağlam. Yükü kaldıracak gibi duruyor.   

[📷 D100 Yan Yolu, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Hoppalaaa... Bu da nesi şimdi? Cıvataları mı düşürdüm acep?!  

[📷 D100 Yan Yolu, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Pekâlâ, her şey tastamam hazır gibi!!! Yolcu yolunda gerek.  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Havalara girmenin sırası mı şimdi?  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Pire🚲’nin bünyesini haylice aşan yüküne mi tebessüm ediyorum yoksa birazdan bu kalçası buttan, endamı hoşaftan, şişko göbeği de taşıyacak olmasına mı sırıtıyorum pis pis?  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Bir başka açıdan haddini bilmez kıvrımlı dudağa kondurulmuş hin gülümsemeye devam...  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Al işte bir tane daha... Sanki cep-fotoroman filmi çekiyorum. Ergen delikanlılığım geldi akıma birdenbire. Neydi o cep aşklar? Süperrrr.  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Bu yolun adı Selvi Caddesi, Pendik sahil şeridine doğru gidiyor.  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Bu da yakın kadrajdan; sadece bu anı yakalamak amacıyla çektiğim fotoğraf. İngilizcede “snapshot” deniyor. Eh, İngilizceyi anadili gibi bilen birinin birazcık ukalalık yapabilme hakkı vardır herhalde.  


[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Hah! Geldik mi zurnanın zırt dediği yere! Şimdi bu hürmetsiz, kütük bacak o endamı yüksek yükün üstünden nasıl atlatılıp öteki pedalın üstüne kondurulacak? Pisagor, help!!! Yoksa aritmetiğimi mi çalıştırmalıyım? Cık. Bu işi çözse çözse trigonometri çözer. Peki, cebire de var mısın? Hemen kuralım üç bilinmeyenli bir denklem. 

Hâlbuki bazen Aristo’nun meşhur mantığı, Marx’ın matematik bilgi dağarcığı ile birlikte işletildiğinde halis muhlis zekâya doğru yön verir. Engels’ten de diyalektik bir doğa çözümlemesi hediyemiz olsun. Geç öbür tarafa. Çık kaldırıma, çıldırtma adamı. İşte bu kadar! 

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

İnadım inat. Bu inat hadisesi safderun genetik olarak Bulgaristan’ın Deliorman havası solumuş köklerimden mirastır bana. Belki de Pire🚲’yi hızlıca iteler, ben de yanda koştururken hop diye atlarım üstüne. Çocukken çok yapardım. 

Yok yaa, gözüm yemedi, valla. Bana göre değil bu işler artık. Yaş mı aldım ne? (ha-ha) 

[📷 Kaynarca Mezarlığı, Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Tamam, dur bakayım. Çaktırmadan şu üst baş kıyafetime biraz çeki düzen veriyormuş gibi yapayım. (Orayı burayı çekelemeler, kırışıklıkları el yordamıyla ütülemeler filan.) 

Yahu hakikaten ne zor işmiş, yüklü bisiklete binmek. Bu harcı karıştırma işi hiç aklıma gelmemişti, iyi mi? 

Hani etrafta doğuştan çevresine alakadar, pek meraklı taze gözler edinmiş Neandertal türevinden kimsecikler de yok ama, (demek ki utanılacak bir durum yok, şanslı günümdeyim bugün), yolun yanında koyu yeşiller giyinmiş büyükçe bir mezarlık uzanıyor, teee sokağın aşağı mahallesine kadar. İşte bakın vakti zamanında burası şehrin, (ki o maziye mal olmuş zamanlarda Pendik kasaba ise Kaynarca tam bir köy), köyün dışı. Ne hale getirmişler burasını. Mezarlar bile artık şehir içi banliyö gibi.  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Yahu, bırak şu Razgrad inadını işte, geç şu cici kaldırımın üstüne...

Hımm-mm... Okey...  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

E, daha ne bekliyorsun? Bu gidişle koca günü yiyeceksin. Geceyi herhalde mezarlık dibinde geçirmek istemezsin, değil mi ama? 

Yok, sağ ol, ben almayayım...  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Neyse ne... Acaba şu yan parselin sığ boşluğunda biraz antrenman yapsa mıydım?  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Hadi bas git artık, dostum!  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Son bir fotoğraf daha çekilelim öyle. Fakat gerideki fonu beğenmedim. Bir tuhaf oldu yani, özellikle uzun yola çıkan maceraperest biri için pek yakıştıramadım kendime. Üstelik zıpır gençler hoşluk olsun diye Selvi Caddesi’nin bu kısmına “Pendik Sanat Sokağı” diye boya spreylemişler. Ne sanatsever milletiz, ölülerimize bile sanat ruhu aşılıyoruz öte bahçede.  

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Okey, tamamdır. Artık söz, yola çıkabiliriz... 

Yalnız direkteki şu yön levhası kafamı karıştırdı biraz. JJJ 

[📷 Selvi Caddesi, Tavşantepe, (Eylül 2017).] 

Bak, ayaklarım geri geri değil, ileri ileri hareket ediyor. Eskiden çizgi film endüstrisinde kartonlara çizilen karakterler adım adım hareket ettirilirdi. Şimdi dijital ortamda her şey ne kadar kolay! 

Şu fotoğraf tutkusu bile hayatımızı ne kadar değiştirdi. Yoksa eski tabettirilecek filmli makinelerden olsaydı, bütün samimiyetimle, bu kadar poz vermem, tasarruf eder, gıdım gıdım çekerdim resimleri. 

Her şey iyi güzel, çizgi karakter gibi hareket ediyorum da bisiklete nasıl bineceğime hâlâ karar vermiş değilim. (Ne yalan söyleyeyim, şu anda yaşadıklarım benim hayatımın gerçekten en güzel tecrübesi oldu. Bakalım yol boyunca daha ne garipliklerle karşılaşacağım?)  

[📷 D100 İstanbul-İzmit Yolu, (Eylül 2017).] 

İşte şu dakikada E5’in asfalt yüzeyine tekerlekleri sürtüyoruz. Trafik fena değil, idare eder. Yine de azami dikkat etmeli. Ne de olsa vızır vızır işleyen bir karayolu burası. Özellikle kamyonlar.

 D-100 highway. Safe travel!! 
J

İyi yolculuklar!! J  

[📷 D100 İstanbul-İzmit Yolu, (Eylül 2017).] 

Az gittim, uz gittim, der tepe düz gittim, bir de baktım ki, bir durak. Kahve molası için sanki başka bir yer yokmuş gibi çöküverdim durağın oturağına. 

Ama neden otobüs durağı yahu? Hani onunla başladın diye onunla mı devam etmen gerekiyor? 

Yoksa bir başka nedeni mi var?

Seni gidi fırlama seni!!  

[📷 Eskihisar Kavşağı, D100 İstanbul-İzmit Yolu, (Eylül 2017).] 

Karadeniz Caddesi’ni, Akdeniz Caddesi’ni geçtim. Tuzla Tersane köprülerini, Güzelyalı’yı geçtim. Esenyalı’yı, Aydıntepeyi de geçtim. Oh ne âlâ memleket! Yetmezmiş gibi İçmeler’i, Tuzla sapağını, Çayırova’yı dahi geçmiş bulundum. 

Şu ana kadar sorunsuz pedallamanın keyfini yaşıyorum desem... 

Az ileride Eskihisar Kavşağı görünüyor. Sağa gitmek istersen: Darıca & Gebze çıkışı var. Benim yolum ise meşakkatsiz bir şekilde devam ediyor. Oraya buraya sapmadan dümdüz ilerlemek galiba en kolay, en zevkli, en rahat yolculuk türü. 

Desem de inanma tabi.  

[📷 D100 İstanbul-İzmit Yolu, (Eylül 2017).] 

Diliskelesi muhitindeyim. Yokuş aşağı ayaklar bir pupa yelken gibi yanlara açık, pedalsız sörf yapmak dünyanın en tatlı hareketi. Bayır aşağı pedal çevirmeden gitmekten acayip zevk alıyorum. Rampa aşağı bayılıyorum yani. 

Ama bir de bunun tırmanışı olacaktır mutlaka. Cebir öyle söylüyor.  

[📷 D100 İstanbul-İzmit Yolu, Diliskelesi, (Eylül 2017).] 

Yolda yalnız başına yolculuk etmek nasıl bir duygu? 

Sıkılmıyorum dersem mübalağa etmiş olurum. Ama ufak ufak da olsa alıştırıyorum bu şartlara kendimi.  

[📷 Hereke Sahili, (Eylül 2017).] 

Bir çırpıda geldim buraya kadar. Yolumun üstünde soda molası vermek için uğradığım bir benzincide çok matrak bir düğün konvoyuyla karşılaştım. Meğer benzincinin arka tarafındaki köşkün bahçesinde partileri varmış. Davet ettiler beni de. Sağ olsunlar. Oturmadım ama ayaküstü pilav+döner ve kâğıttan tabağın yanında yayık ayran bayağı iyi geldi. Enerjimi toparlamış oldum. Yanlarından ayrıldıktan epey sonra farkına varıp neden onlarla birlikte fotoğraf çekilmedim ki diye çok hayıflandım doğrusu. Bazen yol heyecanı, bazen yorgunluk emaresi, oluyor böyle şeyler. Bunlar hep birer deneyim. Alışacağım. Öğreneceğim. Üstelik her mola yerinde bir şeyler ekmekten artık vazgeçmeliyim. Yoksa herkes iyi niyetli değil ki peşimden koştursun. 

E, şimdi ne oldu, peki?

Kirazlıyalı’ya yaklaştıkça yüzümden yorgunluk akıyor sanki.  

[📷 Hereke Sahili, (Eylül 2017).] 

Bu Hereke kumsalı oldukça neşeli gruplarla dolu. Plajda eğlenenler, denize girenler. Yalnız ben bu Körfez’in endüstriyel deniz suyunu oldum bittim sevmedim, sevemedim. Feci kokar. Girmem. 

Bu taraf ise en sakin alanlarından biri. İster tahta banklara otur, ister taş kayalıklara... Ben de kıçıma kıçıma batan kayalıkların konforsuz üstüne yayılıp denizi ve hareket eden gemileri izlerken termosumdan bir kahve hazırladım kendime. Az portakal aromalı bisküvi, üstüne bir de koyu kıvamından çikolata barı ile şenlendim çocuklar gibi... Birazdan amcam ile yengemi görünce daha fazla şenleneceğim. Bütün yorgunluğum geçecek. Hereke’nin içine girince onların en sevdiği tulumba tatlısından bulabilirsem mutlaka alacağım. Tatlı yer, tatlı tatlı sohbetler ederiz.  

[📷 Liman, Hereke, (Eylül 2017).] 

Hım-mmm... Şu taraf, farkındayım... 

Liman” yönünü gösteren levhadan sonra artık çok az bir yolumun kaldığını biliyorum. Şirinyalı derken Kirazlıyalı...  

[📷 Kirazlıyalı, (Eylül 2017).] 

Finiş çizgisine varıyorum sonunda... Yengem görünce çok şaşırıyor. İşte geçmişte de böyle, “Bir maniniz yoksa kendimler size gelecek” manisini söyleyecek bir ortam yaratıyor, sürpriz yapıyorum. Çok seviniyorlar, seviniyoruz. Üstelik Arzu kuzenimin de tesadüfi orada bulunuyor olması sürprize sürpriz katıyor. 

Bir önceki paylaşımımda (Aydos Ormanı Turu) lafını gevelediğim gibi İzmit’e yaptığım bugünkü tur beni hiç yanıltmadı. Yaklaşık 7,5-8 saatlik yorucu ama pek hoş bir yolculuktan sonra, birkaç günlüğüne ‘kamp’ kuracağım Muhittin amcamların evinin kapıları ardına kadar açılıyor benim için. (Ancak birkaç gün geçtikten sonra geziye devam edebilseydim, elbette İzmit yaylalarına tırmanacak, zamanımı bisiklet & doğa yürüyüşleri, doğada kamp yaparak geçiriyor olacaktım. Ne yazık ki Kocaeli ormanlarında aniden çıkan yangın ve ardından ormanlara, yaylalara girişi yasaklayan resmi karar benim bütün planlarımı alt üst etti. Bu yüzden bir hafta konaklama sonrasında programımı değiştirmeye karar verdim.) 

İşte bahçe kapısından içeri girip, Pire🚲’yi uygun bir garaj alanına park ettiğim sırada Semra yengemi suyun içinde kulaç atarken yakaladığım o an...  

[📷 Kuzenim Arzu ile birlikte, Kirazlıyalı, (Eylül 2017).] 

Tatlı kuzen, güzel kuzen. Çocukluktan beri ikimizin de hep güler yüzü. 

Gülen yüzlerimiz solmasın...  

[📷 Kuzenim Arzu ile birlike, Kirazlıyalı, (Eylül 2017).] 

Şu ağacın dili olsa da konuşsa... Neler anlatırdı kim bilir? Evet, bir tane de böyle çekilelim. Cep-fotoroman devam ediyor nasıl olsa.  

[📷 Muhittin amcam & Semra yengem ile birlikte, Kirazlıyalı, (Eylül 2017).] 

Amcama baktığımda rahmetli babamı görürüm onun yüzünde. Semra yengem ise annemi hatırlatır o güleç, eğitimli yüzüyle. İki kardeş ve eltiler yıllardır hep bir arada olmuşlardır, mesafeler Almanya’ya kadar uzasa da bağlar hep sürmüştür gönüllerin yüce birliğinde. Şimdi sıra bizlerde. Acaba biz kardeşlerin, kuzenlerin bunu başarabilecek gücü var mı? Elbette, zaman en iyi tanıktır; göreceğiz. 

Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin;

Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde;

Mehtap... iri güller... ve senin en güzel aksin...

Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!   

[📷 Muhittin amcam & Semra yengem ile birlikte, Kirazlıyalı, (Eylül 2017).] 

Fotoğraflar hayat-anılarını tamamlasın diye bir tane daha; bu da yengemden gelsin...  

[📷 Muhittin amcam & Arzu kuzenim ile birlikte, Kirazlıyalı, (Eylül 2017).] 

Kuzensiz olmaaaaz... Gel kız sen de, gir aramıza...  

[📷 Muhittin amcam ile birlikte, Kirazlıyalı, (Eylül 2017).] 

E, ama-ma size ‘naş’. Beni amcamla yalnız bırakın az biraz bakiiiim. Dedikodu yapalım sizden gayrı. Kim bilir çekiştirecek ne kadar şeyi birikmiştir. Yandınız valla.  

[📷 İzmit körfezi, Kirazlıyalı, (Eylül 2017).] 

Hava biraz puslanınca kuduruyor deniz. Gemiler bize baktıkça kuduruyor, biz onlara baktıkça da. Deniz kurdu derler bize, körfez bizim evimiz, deniz ana besler bizi, orda kalır gövdemiz. 

Akşamüstü vakti, güneş battı batacak...  

[📷 İzmit körfezi, Kirazlıyalı, (Eylül 2017).] 

Amcamın ara öğün saati gelmiş. Semra yengem çok iyi bir bakıcı. Kocasına itinalı bir bakım sağlıyor. Amcam yıllar önce Ayşe Kadın’da bisikletiyle geçirdiği o feci kazadan sonra bir türlü eski haline dönemedi. (Şemsettin Günaltay’da seyir halindeyken İETT otobüsünün kendisine çarpması neticesinde o günden sonra bitmek tükenmek bilmeyen hastane ziyaretleri ve tedavi süreci bugünlere kadar getirdi.) Ve gün geçtikçe daha kötüleşti. Ama ben yine de eskiye oranla daha iyi gördüm kendisini. En azından konuşulanları anlıyor ve gülücükleriyle yanıt veriyor. Bazen ufak tefek de olsa sözcükler dökülebiliyor ağzından. Hatta gülücükleri zaman zaman kahkahaya bile dönüşebiliyor.  

[📷 İzmit körfezi, Kirazlıyalı, (Eylül 2017).] 

İşte güneş İzmit Körfezi üstünde batıyor... Bir gün daha kayboluyor hayatımızdan. Karşı kıyı Değirmendere ile Karamürsel... Hava şeffaf olunca çok net görünür karşı sahilin semtleri...  

[📷 Kirazlıyalı hatırası, (Eylül 2017).] 

Akşam yemeği yengemden... Semra yengem her zamanki gibi mürtefi hünerini konuşturmuş yine... Bize mükellef bir sofra kurmuş ki, aklın durur... Kış olsa şömineyi de yakardık. Mangalı getirir tuttuğumuz taze balıkları koyardık ızgaraya. 

Soslu salatamız da geldi; heh tam oldu... Ete doymayan ben nerdeyse kapıyı bacayı yiyecektim... 

Arzu kuzenim ile anlaşamadığım yegâne konu şarabın rengidir... O beyaz müptelası bense kırmızı. E, misafir umduğunu değil bulduğunu yermiş, içermiş. Sessizlik, lütfen...  

[📷 Kirazlıyalı hatırası, (Eylül 2017).] 

Semra yengem çok özel bir aşçıdır. Mutfağı güçlüdür. Ben çocukken en bayıldığım dondurmaları yapar, sütlü tatlılarını gördüğüm anda ise mideye götürürdüm sorgusuz sualsiz. O kadar lezzetli yani. 

Semra yengem de beyaz şaraba ifrit oluyor. Birayı tercih ediyor o yüzden. E, halkın demokrasisi bu masada da geçerli. 

Her şey mükemmel. Ortam pek sugar. Şansımıza Eylül akşamı serinden uzak, dışarda oturmamıza müsaade ediyor.  

[📷 Kirazlıyalı hatırası, (Eylül 2017).] 

Kuzenim Arzu illa da beyaz şarabından ‘taste’ etmemizde ısrarcı oluyor. 

Seni kıracağıma kafamı kırarım daha iyi, dermişim. Ver bakalım mis gibi şarabından. Ama yarın vişneçürüğü benden, haberin olsun. Buhurumeryem de olur, bordo da... 

Gece karanlıkta kaldı. Saatler gece yarısına yakınlaşırcasına bir koşturmaca içerisinde. Az ötesi sabahın ilk saatleri. Kafaları bulduk mu, ne? Amcam bile bize aya uydurmak için elinden gelen gayreti gösteriyor. Hepimiz musmutluyuz. Bugün çekilen acılardan söz etmeyeceğiz. Nasıl olsa çuvala sokmuyoruz horoz kafalı saati. 

Muhittin amcama kalsa yatak da neyin nesiymiş diyecek halde. O da bu gürültüye, şamataya hasret kalmış.  

[📷 Kirazlıyalı hatırası, (Eylül 2017).] 

Ve işte bir başka yeni günün gecesindeyiz... Bu defa Semra yengemin doğum gününü kutluyoruz... Arzu kuzenimle kendisine sürpriz bir pasta almıştık. Çok sevindi, gözleri doldu, buhur buhur oldu.  

[📷 Kirazlıyalı hatırası, (Eylül 2017).] 

Aslında bu gece benim son gecem. Pire🚲’yi burada bırakacak, ertesi günü kuzenim Arzu’yla birlikte Ayazağa’ya döneceğim. Önceden kendisine söz verdiğim gibi, Hayrettin ağabeyime zeytin hasadında yardım eli uzatmak için Muğla Dalyan’a geçeceğim. İşim orada tamamlanır tamamlanmaz Pire🚲’yi teslim almak üzere tekrar Kirazlıyalı’ya geleceğim.  

[📷 Kirazlıyalı hatırası, (Eylül 2017).] 

Hep beraber çok güzel günler geçirdik. Eğlendik. Kâh güldük, kâh hüzünlendik. Geçmiş anılarımızı da yâd etmiş olduk. Mükemmel oldu. 

Teşekkürler Semra yengem. Teşekkürler Arzu’cuğum. Teşekkürler her türlü müşkülüne rağmen bizi hiç yalnız bırakmayan Muhittin amcam. 

[📷 Semra yengem, Kirazlıyalı hatırası, (Eylül 2017).] 

Nice nice güzel yaşlara yengeciğim!!!  

[📷 Semra yengem,  Kirazlıyalı hatırası, (Eylül 2017).] 

Yaşamımdan Damıtılmış Anılar” hikâyelerimin içinde çok özel biri... Güçlü bir karakter... (Ne yazık ki Semra yengemi, Haziran 2019’da kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum. Işıklar içinde uyu sevgili yengem. Seni hiçbir zaman unutmayacağım. –Son güncelleme Ağustos 2019.)  

[📷 Kirazlıyalı hatırası, (Eylül 2017).] 

Hatıralarımdaki en güzel çiftlerden biri...


[📷 Kirazlıyalı hatırası, (Kolaj Çalışması).] 

Bir zamanlar aile yakınları burada buluşur, hep bir arada çaylar, kahveler içilir, muhteşem manzara eşliğinde akşam yemekleri yenir, anason kokusu masaya destek verir, şahane sohbetler döner, büyük bir canlılık yaşanır, sabah kahvaltıları da yine aynı muazzam saadet çerçevesinde yapılır, üstüne sade kahveler içilir fallar bakılır, çok güzel hatıralar yaşanırdı...   

[📷 Kirazlıyalı hatırası, (Eylül 2017).] 

Elveda Kirazlıyalı... Yeniden görüşmek üzere... 

Sanırım Dalyan dönüşü Pire🚲 ile birlikte körfezin kıyısından Yalova’ya, oradan feribotla İstanbul’a ve hemen akabinde Trakya’ya geçip yepisyeni bir coğrafyada yeni serüvenlere doğru pedallayacağım. En azından kafamdan geçen program şimdilik bu. 

İlk uzun mesafeli tur denemesi olarak Kirazlıyalı macerası hiç de fena değildi. 

Kendimi tebrik ediyor, evlatların evine doğru yollanırken Dalyan’da GS formalı sarı portakal ve kırmızı nar düşlerine dalıyorum... Abimin komşu narenciye bahçeleri harama davetkâr...

TUR ile İLGİLİ DETAYLAR 

Rota: Kirazlıyalı (Kocaeli) Turu

Tur Tarihi: 17.09.2017; Pazar 

ROTA: Beşiktaş >> Kadıköy >> Tavşantepe >> Tuzla >> Gebze >> Diliskelesi >> Tavşancıl >> Hereke >> Şirinyalı >> KİRAZLIYALI (V) 

Güzergâh Seyri: Beşiktaş >> {Beşiktaş ~ Kadıköy ŞH Vapur} >> Kadıköy >> {Kadıköy ~ Pendik Tavşantepe Metro – M4} >> IDO Pendik >> sahil Bulvarı >> Güzelyalı >> Aydıntepe >> İçmeler >> Hatboyu Cad. >> Tuzla >> D-100 Tuzla Kavşağı >> D-100 İstanbul ~ İzmit Karayolu >> Gebze >> Diliskelesi >> Tavşancıl >> Nuh Çimento Fabrikası Liman Tesisleri >> Cumhuriyet Cad. >> Hereke >> Tayyar Yıldırım Cad. >> Bağdatlı Cad. >> Şirinyalı >> Şahabettin Hatipoğlu Cad. >> Selim Ağa Sk. >> Şerif Çanga Sk. >> KİRAZLIYALI (V) 

Turun Niteliği: “Marmara Turnesi” ~ İzmit Yaylalarından Önce 

Toplam Tur Mesafesi: 100 km

Toplam Bisiklet Mesafesi: 56 km

Toplam Araç Mesafesi: 34 km 

Kullanılan Ulaşım Aracı: İETT Otobüs & ŞH Vapur & M4- Metro 

Toplam Tur Zamanı: 10 saat (09:00~19:00)

Toplam Bisiklet Zamanı: 7½ saat & Molalar: 1½ saat (11:30~19:00) 

Hava Sıcaklığı: 26°C (Güneşli & sıcak) 

Ortalama Hız: 12.70 km

Maksimum Hız: 49.60 km 

Yapılan Harcamaların Detayı 

Ulaşım7,10 TL

Konaklama0,00 TL

Yeme-içme20,00 TL

Diğer2,00 TL

Toplam Masraf29,10 TL 

***…*** 

(*) Önceki Makale: İstanbul: Aydos Zirvesinde Bir Pire🚲 ile Bir Azize🎒

(*) Sonraki Makale: Kirazlıyalı’nın Takipçisi Körfez'den Yalova’ya 

Bir sonraki “Körfez’den Yalova” serüveninde görüşmek üzere; sevgiyle kalın,

Gezenti Bisiklet  

***…*** 

[ÖNCEKİ] << [🚲TURNE] >> [SONRAKİ] 

>>> [iÇERİKdİZİNİ] 

***…***